14. Bölüm: Payidâr

73 3 1
                                    

14. Pâyidar

Hiç gelmeyişinin beşinci ayı devriliyordu üzerime. Onsuz geçen her saniye yokluğunda kaybolmuştum. Kavuşmak bir hayal bile değildi. Çünkü hayal etmeyi bırakalı çok olmuştu. Onu aramıyordum artık. Hiç açılmayan telefonların başında beklemiyordum.

Sadece konserimize odaklanmıştım. Uzun bir süredir Poyraz ile yeni bestemiz üzerinde çalışıyorduk. Haftada üç gün sanat merkezindeki derslerime devam ediyordum. Dört gün boyunca da Poyraz'ın evinde prova yapıyorduk. Zor bir parça değildi fakat her şey kusursuz olmalıydı.

Poyraz evinin salonundaki piyano taburesinde otururken, başını tuşlara yaslayarak gürültülü bir ses çıkardı. "Of! Konser tarihi yaklaştıkça geriliyorum," diye sızlandı.

"Sen en azından sahnelere alışkınsın. Ya ben?" Elimdeki kemanı piyanonun üstüne bıraktıktan sonra teselli eder gibi Poyraz'ın omzuna dokundum. "Merak etme, her şey kusursuz olacak."

Poyraz başını arkaya çevirip, neşeli bir tebessümle yüzüme baktı. Parmaklarını omzundaki elimin üzerine koydu. "Sen yanımdayken her şey kusursuz zaten."

Tereddüt ederek elimi elinden çektim. "Hadi, mızmızlanma çalışmaya devam edelim."

"Çalışamayız, çünkü çok acıktım," dedi ayağa kalkarken. "Canım köfte ve patates istiyor."

"Köfte yemekten hiç bıkmıyorsun, değil mi?" diye dalga geçtim. "Dün benim yemek sıramdı. Şimdi karışmam, mutfak senin."

Beni kolumdan tutup mutfağa doğru çekiştirdi. "Yok öyle kaçmak."

Poyraz lacivert renkteki mutfak önlüğünü boynuna geçirdi. Buzdolabından kıyma çıkarıp, geniş bir kâsede soğan rendeledi. Keskin koku, garip bir şekilde mavi gözlerini sulandırmamıştı. Bu an, Karsel ile yemek pişirdiğimiz günü getirdi aklıma.

Kırık bir anın hatırası cam parçası gibi batıyordu göğsüme. Benden yaşlarını hiç saklamayan o adam, kim bilir şimdi nerelerdeydi?

Poyraz durgunlaştığımı fark etmiş gibi, "Hadi durma öyle, patatesleri soymaya başla," diye emretti.

Daldığım geçmişten sıyrılarak, "Emredersin," dedim. Patatesleri soyup, güzelce yıkadıktan sonra dilimlemeye başladım. Poyraz kâsedeki soğan ve kıymaya, yumurta, galeta ve ince kıyılmış maydanoz eklerken, ben de baharatları döktüm. Köfte hazır olduğunda, ceviz büyüklüğünde parçalar kopararak şekil verdik. Kızgın yağlı iki ayrı tavada patates ve köfteleri kızarttık.

Poyraz sabunlu ellerini suya tutarken, kendi kendine gülümsedi. "Birlikte ilk yemek yaptığımız gün geldi aklıma."

"Altı tencerenin dibine yapışmış o iğrenç makarnayı ben de unutamıyorum," dedim yüzümü ekşiterek.

"On yaşındaki çocuklara göre gayet iyi iş çıkarmıştık bence, tadı güzeldi aslında."

"Jale teyze yanmış tenceresini görmesin diye çöpe atmıştık," diye kıkırdadım.

Poyraz büyük bir kahkaha attı. "Çünkü bulaşıkları yıkamak çok zahmetliydi."

"Annen tenceresinin nereye kaybolduğunu asla bilmeyecek."

"Yanımda sen olduğun anılar, hep mutluluk saçıyor," diye mırıldandı Poyraz. "Sen yalnız çocukluğumun tek neşesiydin."

Elimdeki bıçağı tezgâha bırakıp, ona doğru döndüm. "Artık değil miyim?"

Bir Gün Üç SonbaharWhere stories live. Discover now