12. Bölüm: Dikenli Rüzgâr

84 5 0
                                    

12. Dikenli Rüzgâr

Hayatım iki koca dağ arasında uzanan, tahtaları kırık, ipleri gevşek, asma bir köprüde yürümek gibiydi. Aşağısında hayal kırıklıklarımın nehri çağıldıyordu. Kaybetme korkusu, her adımımda bütün bedenimi esir alsa da karşıya geçmek için cesaretim vardı. Fakat bazen devam edecek hevesi kendimde bulamıyordum. Bir adım daha atmaya mecalim kalmıyordu.

Köprünün ortasında durup, beni kurtarın diye bağırsam, biri sesimi duyar mıydı?

Akşam vakti sanat merkezinden çıktım. Trafikte beklerken, başımı vosvosun buğulu camına yasladım. Mutsuzluğum yüzümden okunuyordu. O karlı günden sonra Poyraz ile görüşmemiştik. Tam sekiz gündür, konuşmaya cesaret edemediğim yüzünü görmemiştim. Sonsuza kadar böyle süremezdi, elbet bir yerde karşılaşacaktık. Bir daha eskisi gibi sarılabilir miydim ona?

Belki de en sevdiğim dostumu kendi ellerimle kaybetmiştim.

Kaybettiğim biri daha vardı. Bir daha bulamayacağımı, hiçbir sokağın sonunda karşılaşmayacağımızı bildiğim biri. Kokusu ezberimde, sesini artık duyamayacağım biri. Gidişinden nefret ettiğim, hiç gelmeyişine alıştığım biri. Sevdiğim biri, beni bir yalana inandırıp kayıplara karışmıştı.

Eve döndüğümde, Sunay teyzenin şen kahkahaları salonumuzda yankılanıyordu. Artık daha sık geliyordu bize. Zaten buraya taşınacaktı, benim açımdan alıştırma oluyordu. Yarın günlerden pazardı ve nikahları kıyılacaktı. Hiçbir akrabasını davet etmediği için klasik gelin alma adetlerine uymayacaklardı. Bizim evden nikah salonuna gidecektik.

Nikah sabahı, üstüme kolları tülle kaplanmış, mürdüm rengi mini bir elbise giydim. Düz fön çektiğim uzun saçlarımı açık bıraktım. Kahve tonlarında bir ruj sürüp, inci küpelerimi taktım kulağıma. Zarif topuklu ayakkabılarımla merdivenlerden aşağı kata indim.

Sunay teyze beyazlar içindeki sade elbisesi ve başına yan taktığı tüllü şapkasıyla portmantonun aynasından kendine bakıyordu. "Çok şıksınız gelin hanım," diye iltifat ettim.

"Ah, teşekkür ederim Nehirciğim," dedi Sunay teyze. "O senin güzelliğin, su gibisin yine."

"İkiniz de birbirinizden güzelsiniz," dedi babam. Siyah takım elbisesi, lacivert kravatıyla uyumluydu. "Çıkalım mı artık?"

Vosvosun önünü kocaman bir çiçek buketiyle süslemiş, aynalarına renkli tüller taktırmıştım. Sunay teyze ve babam gelin arabalarını görünce çok mutlu oldular. Nikah salonuna vardığımızda, törenin başlamasına yarım saat vardı. Birkaç akrabamız, babamın en samimi arkadaşları eşleriyle birlikte gelmişlerdi. Babam ve Sunay teyze el ele tutuşarak sahnenin ortasındaki nikah masasına geçti. Biz de Hande ile en öndeki koltuklara oturduk.

"Poyraz neden hâlâ gelmedi?" diye sordu Hande.

Derin bir iç çektim. "Bilmiyorum."

"Buradayım," dedi birden, yanımdaki koltuğa oturan tanıdık bir ses. "Biraz trafik vardı ama yetiştim."

Şaşkınlıkla Poyraz'a doğru döndüm. "Gelmeyeceksin sanmıştım."

Poyraz'ın ifadesiz yüzü karşısındaki sahneye odaklanmıştı. Bana bakmıyor, gülümsemiyordu. "Tolga amcayı bu mutlu gününde yalnız bırakamazdım."

Nikah memuru içeri girdiğinde, salondaki herkes sustu. Memur mikrofonu eline alıp, kısa bir konuşma yaptıktan sonra, "Siz Sunay Demir, iyi günde, kötü günde, hastalıkta ve sağlıkta Tolga Aytek'i eşiniz olarak kabul ediyor musunuz?" diye sordu.

Bir Gün Üç SonbaharWhere stories live. Discover now