26. Bölüm: En Güzel Bestem

52 2 0
                                    

26. En Güzel Bestem

22 Ağustos 1993

İthaka adasına geri döneli birkaç ay olmuştu. Helen'in sürekli ertelediğim iş teklifini kabul etmiş, merkezdeki okulda müzik öğretmenliği yapmaya başlamıştım. Bugün ilk ders günümdü. Hissettiğim duygu heyecandan öte, gururlu bir mutluluktu. Üstümde gömlek yakalı, krem rengi keten kumaştan bir elbise vardı. Omuz başıma yetişmiş kumral saçlarımı açık bırakmıştım. Okulun bahçesine girdiğimde, zil sesi etrafta çınladı. Öğrenciler kapıdan içeriye koştururken ben de aralarından geçtim. Öğretmenler odasına uğramadan dersim olan sınıfa doğru yürüdüm.

Kapıyı açmadan evvel derin bir nefes verdim. Yüzüme samimi fakat ciddiyetimi bozmayacak bir gülümseme iliştirdim. İçeri girdiğimde, çocukların hepsi sınıfta koşuşturmak yerine ahşap sıralarında oturmuş, beni bekliyorlardı. Bu kadar uslu durmalarını garipsemiştim. Parıldayan gözlerle bana bakan öğrencilerimi selamladıktan sonra öğretmen masasının arkasındaki sandalyeye oturdum. Karşımda ilkokul üçe giden, toplam on beş öğrenci vardı. Meraklı bir şekilde beni süzüyorlardı. Güneş alan pencereleri, pastel boyalı resimler asılı beyaz duvarları, kara tahtasıyla küçük ama kullanışlı bir sınıftı burası.

"Ben yeni müzik öğretmeniniz Nehir Aytek," diye konuşmaya başladığımda, çocukların kendi aralarında fısıldaşmaları bir anda kesildi.

"Öğretmenim, adınız neden yabancı?" dedi saçlarını iki kulak yapmış, meraklı bir kız çocuğu.

"Çünkü ben yarı Yunan, yarı Türk'üm çocuklar, buraya İstanbul'dan geldim," dedim.

Ön sırada oturan gözlüklü ufaklık söze atıldı. "Öğretmenim ben annemle İstanbul'a gitmiştim, çok güzel bir yerdi."

"Evet, aslında buraya yakın bir şehirdir," dedim sakin bir ifadeyle. "Ben izin vermeden konuşmayalım lütfen, söz almak için bir elinizi havaya kaldırabilirsiniz. Anlaştık mı?"

Hep bir ağızdan, "Anlaştık!" diye bağırdılar.

İlk günden öğrencileri şımartırsam başa çıkamazdım. Fakat acemi bir öğretmen olarak, bir türlü ciddiyetimi koruyamıyordum. Sanırım asla onlara kızmaya kıyamayacaktım. "Pekâlâ bugünkü dersimizin ilk yarısını birbirimizi tanıyarak geçirebiliriz," dedim. Önümdeki defterden yoklama listesini açtım. "Şimdi listeye göre adını söylediğim kişinin ayağa kalkıp, kendini tanıtmasını ve en sevdiği müzik türünü benimle paylaşmasını istiyorum. Hepinizle tek tek tanışmak beni mutlu eder."

Adını okuduğumda cam kenarındaki sarışın çocuk ayağa kalktı. "Şey, benim adım Icarus Vandi," dedi tatlı sesiyle. "Pop müziğe bayılırım."

On beş kişinin aynı şekilde kendilerini anlatmalarını dinlerken zaman hızla akmıştı. Çocukların hepsi, yanaklarını sıkmak isteyeceğim kadar sevimli, çok saygılı ve bana karşı utangaçlardı. Lüzumsuz endişelerimi bir kenara bırakmıştım ve şimdiden çok iyi anlaşacağımıza emindim.

Keyifli geçen bir dersin sonunda, okuldan neşeli bir ruh hâliyle çıktım. Gökyüzünü kara bulutlar sarmış, seyrek bir yağmur yağmaya başlamıştı. Islanmamak için koşarak durağa yürüdüğüm sırada, birden adımlarımı durdurdum. Çünkü mutluluğumu iki katına çıkaracak insan karşı kaldırımda kırmızı şemsiyesiyle dikiliyor, gülümseyerek bana bakıyordu.

Sanki bir hayalin içindeydim. Beni mucizelere inandıran, gerçeklerden koparıp alan bir hayal. Ama o gerçekti. Yaya geçidinden hızlı adımlarla geçip yanıma geldi. Evimiz ve okul arasındaki mesafe biraz fazla olsa da hiç üşenmemişti. Parmaklarımız büyük bir özlemle kavuşurken, elindeki kırmızı şemsiyeyi bana doğru uzattı.

Bir Gün Üç SonbaharWhere stories live. Discover now