2. Bölüm: Zifiri

247 9 1
                                    

2. Zifiri

Uykumu tam olarak alamamıştım çünkü akşamki baloya hazırlık yapmak için sabah erkenden bize gelmişti Hande. Yatağımda bağdaş kurmuş, odamda bir o yana bir bu yana koşuşturmasını izliyordum. Geceden saçlarıma sardığım bigudileri özenle çözdü. Uçlarındaki dalgalara ince bir tarakla doğallık verdi. İki yanında ördüğü tutamları saçımın arkasında birleştirerek, inci taşlı minik bir toka taktı.

"Saçlarım senin gibi açık kumral olsun isterdim, rengi çok güzel," dedi. Simsiyah saçlarını ensesinde topuz yapmış, şakaklarından aşağı iki ince dalga düşürmüştü Hande. Omuzlarını açıkta bırakan, etekleri fırfırlı, mor renkteki elbisesiyle çok hoş görünüyordu.

Elimdeki yumuşak tüylü fırçayla Hande'nin sevimli yanaklarına pembe bir allık sürdüm. "Ben de senin gibi kıvırcık olmak isterdim."

Bu kez abartmadan, yüzüme yaptığı kahve tonlarındaki makyaj elbisemle uyumluydu. Sadece dudak kalemini biraz taşırarak sürmüştü. Zümrüt yeşili elbisem ince askılı ve saten kumaştandı, boyu yere kadar uzanıyordu. Diz kapağımdan aşağıya doğru inen derin bir yırtmacı vardı. Saçlarımın uzun dalgaları sırtımın açıkta kalan kısmını kapatıyordu. Gümüş rengi, ince topuklu ayakkabılarımı giydikten sonra tamamen hazırdım.

Hande kolumu çekiştirerek beni boy aynasının önüne götürdü. "Güzel olduk bence. Ne dersin?" dedi eserine gururla bakan bir sanatçı edasıyla. Sanırım saatler süren hazırlanma faslımıza değmişti.

Onu onaylamış gibi gülümsedim. "Cenk sana yeniden âşık olacak."

"Beni boş ver kelebeğim," dedi kıkırdayarak. "Hissediyorum, esas sen aklını başından alacak biriyle tanışacaksın bugün."

Derin bir iç çektim. "Öyle duygulardan kaçtığımı biliyorsun..."

Hande elinde tuttuğu bordo ruju hafifçe dudaklarında gezdirdi. Aynadaki yansımama bakarak göz kırptı. "Kaçmak nafile. Hem içime doğdu, bugün seni yakalayacak biri var."

Yasemin kokulu parfüm şişemi boynuma sıktım. "Senin hislerinin tuttuğu nerede görülmüş?"

"Şu kahve gözlerinle biraz etrafına bakınsan, burnunun ucundakini göreceksin ama..." dediği sırada Cenk'in arabasının gürültülü motor sesi odamın penceresinden içeriye doldu. Hande cama yaklaşarak perdeyi açtı. "Cenk erken gelmiş, ben aşağı iniyorum."

Cenk ve Hande bir ayrılıp bir barışma ile geçen üç yılın ardından, ne kadar didişseler de birbirlerine ilk günkü kadar aşıklardı. Herkesin imrendiği bir ilişkileri vardı. Ruh eşi kavramının ne olduğunu, onlara bakınca anlayabiliyordum. Cenk sabırsız bir şekilde kornaya basınca, sevinçle aşağıya koştu Hande. Peşinden gidip, merdivenlerden aşağı indim.

Kapıda onu yolcu ederken, "Aşka kanat çırpma vaktin geldi kelebek," dedi neşeli bir sesle. Bahçeye çıktıktan sonra, avucuna öpücük kondurarak bana el salladı. "Biz erken gidip masamızı seçelim, siz de sakın gecikmeyin."

Alaycı bir kahkahayla öpücük attım. "Görüşürüz Handeciğim."

Poyraz'ı beklerken, salondaki tekli koltuğa oturup, babamla televizyon izledim. Müstakbel kavalyem bu sefer geç kalmıştı. Poyraz'ın bana baloya birlikte gitmeyi teklif ettiği günü anımsadım. Önemli bir dersin son sınavındayken, arka sıramda oturuyordu. Omzuma dokunup, küçük bir kâğıt uzatmıştı bana. İkiye katlanmış kâğıdı merakla açtığımda, üzerinde "Baloya benimle gel." yazıyordu. Gelir misin yazmaktan vazgeçmiş, kelimenin üstünü karalamıştı. Sınavına odaklanmak yerine uğraştığı şey gülümsememe sebep olmuştu.

Bir Gün Üç SonbaharWhere stories live. Discover now