16. Bölüm: Serenat

79 2 0
                                    

16. Serenat

7 Mayıs 1992

Hayatımın başrolü ben değildim. Sadece basit bir figürandım. Öne atılıp kahraman olmayı beceremiyordum. Anlamlı bir repliğim yoktu. Bir köşede dikilen yan karakterleri kimse fark etmez, seslerini kimse duymazdı. Öylece geçip giderlerdi umursamaz hayatlardan. Bu anlamsız karmayı değiştirmek, kapana kısılmış gibi hissettiğim hayatıma anlam katmak, sonu mutlu bitecek bir hikâyenin başrolü olmak istiyordum.

Ve bu kez sahne benimdi.

Sonunda konser günü gelip çatmıştı. Kulisteki ışıklı makyaj aynasının önünde oturmuş, kuaförün saçlarımı bitirmesini bekliyordum. Kadın büyük bir şişeyi başımın üstünde tutarak saç spreyi sıktı. Uçlarını su dalgası yaptığı kumral saçlarımı sağ omzuma attı. Diğer omzuma kemanımı yerleştireceğim için böyle bir saç modeli seçmiştim.

Kadın kapıdan dışarı çıktığı sırada, Poyraz kulise girdi. Ağır adımlarla yanıma yürüdü. Sandalyemin arkasında durdu. Karşımdaki aynaya yansıyan düşünceli yüzünü izledim. Hafifçe eğildi ve sol omzumun açıkta kalan kısmına dudaklarını bastırdı. "Büyüleyici görünüyorsun..."

Öpüşü soğuk bir ürperti gibi yayıldı tenime. Yüzümdeki afallamış ifadeyi gizleyemiyordum. Elbisemin uzun kuyruğunu toplayarak ayağa kalktım ve ona döndüm. "Sen de çok şıksın."

Poyraz, tam bir piyaniste yaraşacak siyah bir smokin ve beyaz gömlek giymişti. Uzun boynunda siyah bir papyon takılıydı. Koyu renk saçlarını özenle taramış, tıraş olmuştu. Kelimenin tam anlamıyla göz kamaştıran bir kusursuzluktu bu.

Gök mavisi gözleriyle beni izlerken, "Heyecanlı mısın?" dedi.

"Dizlerim titriyor ama iyiyim."

"Sanırım ben de kalp atışlarımı dizginleyemiyorum." Avucunu göğsüne bastırdı. "Bu yüzden bana şans öpücüğü vermelisin."

Topuklu ayakkabılarıma rağmen yüzüne yetişemiyordum. Parmak uçlarımda yükselip yanağından öptüm. Öyle güzel kokuyordu ki, baharatlı parfümü burnumdan içeriye doldu. Yanağına bulaşan gül kurusu rujumu baş parmağımla sildim. "İhtiyacın yok ama iyi şanslar!"

"Ne garip, kalbimin bu kadar hızlı atmasının sebebi birazdan sahneye çıkacak olmam değil," dedi tok bir sesle. "Sensin."

Onu duymazdan geldim. "İkimiz de heyecanımızı bir kenara bırakmalıyız. Yoksa gerçekten sahnede bayılabilirim."

Poyraz hiçbir şey söylemedi fakat ne hissettiği bakışlarından anlaşılıyordu. Geri geri birkaç adım atarken, beyaz gülümsemesi içtendi. "Piyanonun başında seni bekliyor olacağım."

"Sahnede görüşürüz," diye kıkırdadım. Bana sırtını döndü ve kulisten çıktı.

Son kez aynadaki yansımama baktım. Makyajım abartıdan uzaktı. Dudağımdaki gül rengi ruju tazeledim. Kahve gözlerimi ortaya çıkaran bir far, hafif bir allık sürmüştüm. Leylak rengi elbisemin işlemeli yakasını, omuzlarımdan sarkan kalın askılarını düzelttim. Etek kısmındaki tül kumaşa beyaz ışığın parıltıları yansıyordu. Su dalgası yapılmış saçlarım belime kadar uzamıştı. Alnıma düşen bir tutamı kulağımın arkasına sıkıştırdım.

Kapıdan çıkmak üzereyken, köşedeki deri koltuğun önündeki sehpada, büyük bir bukete konulmuş beyaz karanfiller çarptı gözüme. Buketi elime alıp mis kokusunu içime çektim. Üstünde not bile olmayan karanfiller bir türlü peşimi bırakmıyordu.

Bir Gün Üç SonbaharWhere stories live. Discover now