29. Bölüm: Son Güz

135 6 1
                                    

29. Son Güz


İçimde öldürdüğüm hislerin cenazesi kalkıyor her gece.
Kâbuslarımda geçmişin mezarlıklarında dolaşıyorum hep.
Karanlıkların ardında solmuş, ezberlediğim bir yüz beliriyor.
Zamanın külleri kirpiklerinde takılı kalmış. Sonsuzluğu 'O' geçiyor.


Dünya durdu. Gökteki tüm yıldızlar birer birer yere döküldü. Ay gündüze küstü. Güneş geceye. Bir daha hiç doğmamaya yemin ettiler. Kapkara günlerimde hiç ışık yoktu artık. Ölüme kavuşmayı bekleyen kaybolmuş bir ruhtum.

Karsel'in gözyaşlarımla ıslanan günlüğünü göğsüme bastırdım. Yerde boylu boyunca uzanırken, dizlerimi kendime doğru çektim. Bir daha hiç uyanmamayı dileyerek kapattım gözlerimi.

Yanındayken hiç geçmesin istediğim zaman bu kez gerçekten durmuştu. Tuttuğum hiçbir dilek gerçek olmuyor, ölüm bile beni kabul etmiyordu.

Vazgeçtim dilek tutmaktan. Ayağa kalkıp koşmaya başladım. Dünyamın sonuna doğru. Bir zamanlar birlikte gün batımını izlediğimiz uçurumun başına gidip, her şeye bir son vermek için. Ona kavuşmak için.

Kara bulutların altında, rüzgâra karışmış nefesim kesilene kadar koştum. Uçurumun başına vardığımda, önümde sonsuzluğa uzanan lacivert denize doğru baktım. Hıçkırıklarımın sesi metrelerce aşağıdaki kayalıklara çarpıyordu.

"Beni yanına al!" diye bağırdım göğe doğru.

Yanağıma değdi duru bir su damlası. Aşağı doğru usul usul süzülürken, gözyaşımla birleşti. Söz verdiği gibi yağmurla gelmişti Karsel. Feryadımı duymuştu. Her hücremle hissediyordum, buradaydı. Elimi havaya kaldırarak boşluğa doğru uzattım. Bir daha hiç birleşmeyecekti ellerimiz. Son kez tutsun istedim.

"Sana geliyorum," dedim titrek bir fısıltıyla. "Seni her şeyden çok seviyorum."

Gözlerimi yumdum. Yok olmak korkutmuyordu beni. Ben sadece onunla var olabilirdim. Bütün cesaretimle, sonuma doğru bir adım attım.

Daha fazla ileri gidersem metrelerce yüksekten denize çakılırdım. Saçlarımı savuran rüzgârın acı çığlıkları yankılanıyordu kulaklarımda. Ruhum çoktan uçurumun en dibindeydi.

Düşmek üzereyken soğuk bir el kavradı bileğimi, beni kayalıkların uç noktasından kendine doğru çekti. Başımı çevirip yüzüne baktığımda, Poyraz'ın bana acıyan gözleriyle karşılaştım. Kollarının arasından sıyrılmak için çırpındım. Öyle güçsüzdüm ki, kaçamadım.

"Nehir!" dedi Poyraz. "Yalvarırım sakin ol!"

Hücreye kapatılması gereken bir insan gibi boğuşuyordum onunla. "Beni yalnız bırak!"

"Bırakmam seni!" dedi kırgın bir ifadeyle. "Kendine bunu yapamazsın Nehir, izin vermem."

Tırnaklarımı etine geçirirken, "Sen hiçbir şeye karışamazsın, bu benim sonum!" diye bağırdım.

Poyraz, bu hâlim karşısında dehşete kapılmıştı. "Kendine böyle bir sonu mu reva görüyorsun?" dedi sitemle. "Geride bıraktıklarını hiç mi düşünmüyorsun? Annen, baban, dostların ne olacak?"

Dizlerimin üzerine çöktüm, gözyaşlarımla ıslanmış yüzümü iki elimle kapattım. "Onsuz yaşamaya gücüm yok."

Poyraz gözlerime bakabilmek için yere eğildi. "Karsel ne olursa olsun hayata devam etmeni isterdi. Bu yüzden dayanmak zorundasın. Onun için yaşamak zorundasın," dedi titreyen dudakları. "Lütfen Nehir... Yalvarıyorum sana."

Bir Gün Üç SonbaharHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin