9. Bölüm: Kimsesiz Yelkovan

98 5 0
                                    

9. Kimsesiz Yelkovan

Parlak gün ışığı saçlarımda gezinirken, havanın güzelliğini fırsat bilip bahçedeki kurumuş çiçekleri suladım. Karsel, tam karşımda verandayı süpürüyordu. İşini bitirince, bahçe kapısının önündeki merdivenlere yürüdü. Yere oturup, göğe doğru baktı uzun uzun. Sessiz adımlarla yanına gittim ve basamağa oturdum.

"Aklında ne var?" diye sordum.

"Aklımda bir sürü boşluk var."

Ne kastettiğini açıklamasını bekledim. Dingin bir rüzgâr esti üstümüze, kuru yaprakları havaya uçuşturdu. Karsel kahveye çalan turuncu renkteki yıldıza benzeyen bir yaprağı yakaladı. Yüzünde dalgın bir ifadeyle gözlerime bakıyordu.

"Bazen kendimi kurumuş bir yaprak gibi hissediyorum. Dalından ayrı, rüzgârın nereye savurduğu belli değil..." Elinde tuttuğu kurumuş yaprağı avucuma bıraktı. "Berrak bir nehrin üzerine düşmüş, yavaş yavaş bilinmezliğe sürükleniyor. Ama hiçbir yere varamaz."

"Belki de nehir o solgun yaprağı mutluluğa doğru götürüyordur," diye mırıldandım.

"Peki ya en dibe batar da kaybolup giderse?"

"Ya gerçek mutluluğa ulaşırsa?"

"Sence gerçek mutluluk ne?"

"Bilmem." Hafifçe ona doğru döndüm. Başımı yana eğerek, büyük bir gülüş yerleştirdim yüzüme. Bu tepkime karşı gülmeden duramayacağını biliyordum. Karsel benim gibi kocaman gülümseyince, işaret parmağımla yanağında beliren çukura dokundum. "Bu."

Elini, yanağındaki elimin üzerine koydu. "Hani, sen hep bu kadar az mı gülersin diye sormuştum sana," dedi. "Yanılmışım... O zaman, gülüşümün tek sebebinin sen olacağını bilmiyordum."

Kalbimdeki sakinlik, yerini şiddetli bir sarsıntıya bıraktı. "Ben miyim?"

Bir an, ne söylediğinin farkına yeni varmış gibi, "Yani, demek istediğim," diye sızlandı. "Senden başka kimseyi görmediğim için, bir tek senin sayende gülebiliyorum."

Tereddüt etsem de elimi geri çektim. "Farkındayım."

Çınlayan telefonun sesi bahçeye kadar gelince, itirafa benzeyen konuşmamız yarım kaldı. Koşar adımlarla lobiye gittim ve ahizeyi kaldırdım. "Alo, kiminle görüşüyorum?" dedi gür bir erkek sesi. Türkçe konuşması ve arayan o olduğu hâlde kim olduğumu sorması garipti.

"Despina Oteli aradınız. Siz kimsiniz?" diye sordum.

"İsmim Emir, Karsel Bey ile görüşecektim," dedi kararsızca. "Kendisi hâlâ orada mı acaba?"

Karsel, birkaç kez teyzesini ve arkadaşı Emir'i aramayı denemişti. Şimdiye kadar teyzesine hiç ulaşamamıştı ama sohbetleri çok kısa sürse de Emir ile bir kez konuşabilmişti. Arkadaşından borç istediğini onun ise Vural yüzünden güvenli olmaz gerekçesi ile gönderemediğini anlatmıştı bana.

"Sana telefon var Karsel," diye seslendim.

Karsel yanıma gelip, ahizeyi elimden aldı. "Alo, sen misin Emir?" Arkadaşına nasıl olduğuna dair basit sorular sorduktan sonra, "Teyzeme ulaşabildin mi?" dedi.

Resepsiyonda oturmuş, istemeden de olsa konuşmalarına kulak kabartıyordum. Bana verdiği kurumuş yaprağı, önümdeki romanın sayfalarının arasına sıkıştırdım. Karsel sessizce karşı tarafın söylediklerini dinledi. Çattığı kaşlarının ortasında belirsiz çizgiler oluştu.

Bir Gün Üç SonbaharHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin