15. Bölüm: Serçe

79 2 0
                                    

15. Serçe

Odamın penceresine atılan bir taşın tıkırtısıyla gözlerimi açtım. Sabahın sekiziydi ve uyku sersemi bunun bir rüya olup olmadığını idrak edememiştim. İşaret parmağımla birbirine yapışan kirpiklerimi ovuşturdum. Uykuma geri dönmek için esnedim ama bir kez bölününce yeniden dalmam çok zordu. Taş ikinci kez cama vurduğunda, bu kez neredeyse kıracak kadar güçlü bir ses çıkardı. Panikle yataktan kalkarak pencereye koştum. Kiremit rengi kalın perdeyi kenara toplayıp, camı açtığımda, yüzüme sıcak bir bahar meltemi esti.

Poyraz bahçe demirlerinin dışında, başını kaldırmış bana bakıyordu. "Günaydın uyuyan güzel. Hemen hazırlan, dışarı çıkıyoruz," dedi.

Kabarık saçlarımı sağ omzumda toplarken, pervaza yaslanıp aşağı doğru eğildim. "Neden bir kez olsun kapıyı çalmayı denemiyorsun?"

"Sessiz ol!" İşaret parmağını dudağına bastırdı. "Bu saatte sizinkileri uyandırmak istemedim. Hadi, üstünü giyin de aşağı gel."

"Nereye gideceğiz?"

"Söylemem."

Onu kızdırmak hoşuma gidiyordu. "Ben de gelmem o zaman!"

"İnatçılık yapma Nehir!" dedi dişlerinin arasından. "Lütfen aşağı gelir misin?"

Baharın eşsiz kokusunu içime çektim. Erik ağacının çiçekler açmış dalları pencereme kadar uzanıyordu. Çocukluğumuzda bu ağaca tırmanırdık hep. Bir keresinde dalın üzerine çıkmış erik yerken, gıcıklık yaptı diye Poyraz'ı aşağı itmiştim. Dizini incitmiş, ağlayarak beni babama şikâyet etmişti. O komik günü anımsayarak gülümsedim.

Biz değişmiştik belki ama geçmişe baktığımda beni mutlu eden anılarımız hâlâ aynıydı. Hâlâ ilk günkü kadar güveniyordum ona. Her şeyden öte, yanındayken kendim olabiliyordum. Çocuksu saflığımız bıraktığımız yerdeydi...

Dolabımın önünde dikilip, biraz düşündükten sonra yüksek bel kot pantolon ve üstüne beyaz renkli bir tişört giydim. Tişörtü kotumun içine sıkıştırıp, belime kalın bir kemer taktım ve yasemin kokulu parfümümü sıktım. Düz fön çektiğim kumral saçlarım omuzlarıma dökülüyordu. Hafif bir makyajla solgun yüzümü renklendirdim. İşe geç kaldığım günlerde bile bu kadar hızlı hazırlanmamıştım. Beyaz spor ayakkabılarımı ayağıma geçirip, kimseyi uyandırmamaya çalışarak evden çıktım.

Poyraz, bahçe kapısının dışında güneş gözlükleri takılı bir şekilde, siyah bir spor arabaya yaslanmıştı. Krem rengi, yakalı bir tişört giyiyordu. Yavaş adımlarla yanına yürüdüğümde, ellerini kot pantolonunun cebinden çıkardı.

"Birini beklemekten nefret ederim, ama konu sen olunca istisnasın," diye söylendi.

Bir adım ötesinde adımlarımı durdurdum, uzun boyu yüzünden yüzüne bakabilmek için başımı havaya diktim. "Seni bekletmedim ki, çok hızlı hazırlandım."

Güneş gözlüğünü çıkarıp, göğün mavisi yansıyan parlak gözlerini yüzümde dolaştırdı. "Sen beni tam beş yıldır bekletiyorsun."

Bazı şakalarının arasına serpiştirdiği iğneli sözlerine, nasıl bir yanıt vereceğimi bilmiyordum.

"Neyse, seni yeni arabam ile tanıştırayım, Panter'e merhaba de," dedi Poyraz. Oldukça pahalı bir arabaya benziyordu.

"Hayırlı olsun Poyraz Bey." Islık çalarak arabanın etrafında gezindim. "Umarım sahibine uğur getirirsin Panter."

Poyraz keyifli bir ifadeyle arabasına binmem için ön kapıyı açtı. "Teşekkürler, ilk konuğumuz sen olacaksın."

Bir Gün Üç SonbaharHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin