Bedenini öne doğru büktü ve koyu kahvelerini kısarak dudaklarını büyük bir yavaşlıkla alnıma dokundurdu. Tam da o anda midemin aniden kasıldığını hissettim. "Eğer benden istediğin gerçekten buysa, abin olurum." Sarfettiği sözler ile kulaklarımda bir...
'En kusursuz cinayet, yaşama sevincini öldürmektir.' demiş, Paulo Coelho. Bir insanı ayakta tutan, yaşama tutunmasını sağlayan ve hayata karşı salt hoşnutluk göstermesine neden olan yegane şey ise ailesi olarak gördüğü insanların yanındaki varlığıdır. Gerektiğinde tutunacak bir daldır, can simididir. Yıllar önce elinden alınan mutluluğu yüzünden yaşamına yalnızca vatani görevini yerine getirmek için devam etse de, ansızın kapısını çalan ve bütün benliğini ele geçiren bir kadınla karşı karşıya kalmak küle dönen yüreğinde bir kıvılcım çıkarmıştı.
Yaşadığı ve yıllar geçirdiği bu acıyla harmanlanan anıların üzerine bir yenilerin eklenmesi bedeninin bükülmesine ve dik durmak için çabalamaktan güçsüz düşen bedeninin kamburunun çıkmasına neden olsa da, yanında cüssesi küçücük ancak kuvveti kendisinden bile büyük bir kadınla bu yolu el ele yarılamayı başarmıştı. Küle dönen bahçesinde çiçekler açtıran bu güzel kadın kendisine hem tutunacak bir dal olmuş, hem de bir can simidi vermişti. Ve şimdi yapması gereken tek şey ona can simidi olmaktı.
Ona aylar önce verdiği ve gerçekleştirmesi gereken bir söz vardı. Zamanı gelmişti.
Elindeki parçalara ayırmış olduğu silahınının alt kızağını, ince bir fırça ve gaz yağı yardımıyla temizlerken, dinlenme odasının kapısında küçük bir hareketlilik hissederek düşüncelerinden sıyrıldı. Kendisine selam verip, "Komutanım?" diye seslenen Meriç ile başını hafifçe sallayarak selamını alırken, bakışları alışılmışın dışında olan sivil görüntüsü ile yavaşça kısıldı. Üniformasının yerine üzerine siyan bir tişört ve aynı renk bir pantolon giymişti. Üzerini henüz yeni değiştirdiğini belli edercesine elinde ceketi, telefonu ve cüzdanı vardı. Sivil giyindiklerine göre ya halı saha maçına ya da Kemal amcanın ocak başına gideceklerdi. Kaşlarının hafifçe kaldırarak kendisine bakmayı sürdüren ancak sessizliğini koruyan Meriç'e, "Söyle, Çentik." diye seslendi.
Bakışlarını yeniden temizlemekte olduğu silahına çevrilirken, gözleri ara ara kolundaki saate kayıyor ve eve gidebilmesi için kalan dakikalarını sayıyordu. Huzursuz bir kıpırdanma eşliğinde boğazını temizleyen Meriç'in, "Aslında ben size bir şey soracaktım, komutanım." diyen sesiyle başını eğip devam etmesi için sessizliğini korurken her ne kadar işine odaklanmış görünse de iki kulağı da kapıda, soracağı soru yüzünden kıvranan askerindeydi. "Bir hafta boyunca bütün eğitimlerde künyelerimizi çıkarttırmanızın bir sebebi var mı acaba?" Silahın alt kızağını tutan parmakları kasıldı ve kulaklarına çarpan soru cümlesi sebebiyle yüzü aniden gerildi. Vardı ancak bunu kimsenin bilmesine gerek yoktu. Kaşlarını çatarak bakışlarını zemine sabitlerken zihnine dolmak için an kollayan düşünceleri hızlıca defetmeye çalıştı. Bir hafta boyunca gözünün önünden gitmeyen görüntülere ek olarak bir de eğitimler boyunca kulaklarında çınlayan o metalik ses vardı. Baştan aşağı bütün ayarlarıyla oynamaya yeterli gelen ve bir süre sonra canına tak eden o ses.