• 5.0 •

41.6K 4.3K 1.6K
                                    

•••

(Yayımlanma Tarihi; 25

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

(Yayımlanma Tarihi; 25.02.2024)
•••
🌟Yıldızımızı parlatalım. 🌟

| Gökmen KURT |

Yalnızca tek bir cümle ile bedeni, gözbebekleri, kalbi titrer miydi bir insanın? Konu sevdiği kadın ise ve mevzubahis onun -tutunduğu tek dalın- zarar görmesi ise titriyormuş.

Kontrolünü kaybetmesine ve mantığını arka plana atıp tamamen hisleriyle hareket etmesine çok az bir zaman kalmıştı. Daha şimdiden düşüncelerinin bulanıklaştığını ve içsel bir yangının bedeninin dört bir yanını sardığını hissedebiliyordu. İyi hissetmiyordu. Göğsünde fırtına öncesi sessiz bir hazırlık yapılıyordu. Zihni ise çoktan savaş bayraklarını çekmişti. "Çakı! Kasaturanı ver."

Ağır adımlarla yanına yaklaşan Ömer'in, kendisine nazaran daha sakin ve dingin düşünebildiğine emindi ancak şu anda kimin ne düşündüğü ya da ne yapmak istediği gram umrumda değildi. Yapması gereken tek şey ne olursa olsun Vera'nın yerini öğrenmekti. Bu yüzden kendisine engel olmak için, "Abi." diye seslenen Ömer'i de dinlemeyeceğini belirterek, "Ver, ulan!" diye bağırdı. "Tekrarlatma, ver şu kasaturayı!"

Saniyeler içinde parmaklarının arasına yerleşen soğukluk bıçağı elinin içinde döndürerek, "Şu an gerçekten beni tehdit edebilecek bir konumda olduğunu mu düşünüyorsun?" diye sordu. "Canımı önüne serdiğim, gözünün bir yaşına binbir can alacağım karımla mı tehdit ediyorsun sen beni? Gerçekten mi, Engin? Peki sana bunu yapabileceğini düşündüren ne?" Ayak bileklerinden kavrayan hayali ellerin onu büyük bir karanlığa çektiğinin bilincinde olsa da dik duruşundan bir an olsun ödün vermedi. Veremezdi. Şu anda, onun karşısında güçsüz düşemezdi.

"Ellerimin altında, acı içinde kıvranırken soluğunu kesmemem için bana bilgi kırıntısı vermeni mi bekleyeceğimi düşünüyorsun?" Dudaklarında zar zor keyiften uzak ruhsuz bir tebessüm belirdi. "Neden konuşmuyorsun?" Parmaklarının hâlâ sıkı sıkıya kavradığı boynunu hissettiği büyük bir güçle sarmaya devam ederken, "Ne oldu?" diye sordu. Kıpkırmızı kesilen yüzüne bakılırsa işler onun açısından pek de iyi ilerlemiyor gibiydi. "Nefes alamıyor musun? Oysa ki konuşmak için yalnızca otuz saniyen var. Bir saniye daha yok. Sadece. Otuz. Saniye."

Parmaklarını tamamen boynundan ayırmak yerine tutuşunu gevşetirken, "Süren başladı, Engin." diye seslendi. "Ve unutma ki, ben sözlerine sadık bir adamım."

Süresinin büyük bir çoğunluğunu nefes almak ve defalarca öksürerek kendine gelmek için harcadı ancak gözünü saatine dikerek ona verdiği sürenin bitmesini bekledi. Ciddi anlamda sabırlı bir adamdı ancak bugün diğer günlerle bir değildi. Bu yüzden saatini kontrol ederek başını hafifçe sallarken sürenin yarısından çoğunu doldurduğunu belirtmek adına kasaturanın ucunu ilk olarak kasıklarına yakın bir böyleye bastırdı. Bu bir uyarıydı. "Ahh! Karını sana ancak beni bıraktığında gönderebilirim."

MÜNFERİTHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin