49-Çöküntü♣️

335 15 15
                                    

Bölüm Parçası- Seksendört/Kal Ölene Kadar

Multimedya- Eylül

49. Bölüm

-Aras'tan-

30 saattir aynı koltukta bekleyip, doktorlardan gelecek iyi haberi bekliyorduk. O manyak kızın bir anda silahı ateşlemesiyle, kurşun, kardeşimin bacağının üst kısmına denk gelmişti. O zamana kadar zaten o kız yüzünden mahvolduğu için, o acının da gelmesiyle dayanamamış ve bilincini kaybetmişti. Şu anda komadaydı ve doktorların söylediğine göre de, çok fazla darbe aldığı için iç kanaması vardı. Şu anda herkes ellerinden geleni yapmıştı ve geriye sadece miniğimin uyanması kalmıştı.

"Güzelim, aç hadi gözlerini." Hepimiz yoğun bakımın önünde çaresizlikle bekliyorduk. Neredeyse 5 günü geçen süredir kardeşimle iletişimimiz olmamıştı. Ama inanıyordum ki o uyanacaktı ve yine başımın etini yiyecekti.

"Abi, al kahve iç." Başımla onaylayarak Ege'nin elindeki kahveyi aldım. Kaç günlerdir bizi ayakta tutan tek şeydi zaten. Bir iki saatlik uykularımız dışında sürekli ayakta ve araştırma halindeydik.

"Nehir'i hastaneye yatırmışlar." Ait olduğu yerdi zaten orası. Benim dokunmaya kıyamadığım kardeşime neler yapmıştı öyle? Neredeyse 5 günde tanınmayacak hale gelip iyice çökmüştü. Aslında o kızın yeri babası gibi mezardı ama, elimizden gelen bir şey yoktu. polis dire tutuklayıp hastaneye yatırmıştı.

"Eylül'ün yanına girmek istiyorum!" Kaşlarımı çatarak Rüzgar'a baktım. Eylül'ün yanına girmek istiyordu? Benim kardeşimin? Ona bu derece sinirliyken?

"Bu kadar yüzsüz müsün gerçekten? Şu anda içeride yatan kız, senin yüzünden orada yatıyor. Birde utanmadan hala onun yanına mı girmek istiyorsun?" Hiç sesimi çıkarmadan Egeyi dinlemiştim. Söylediklerinde haklıydı ve Eylül'e olan yakınlığı fark ediliyordu. Rüzgar olmasa, kardeşimin Egeyi göreceğini biliyordum ama maalesef ki Rüzgar engeli yüzünden etrafındaki kimseyi görmüyordu.

"Sen bana sakın karışma!" diyerek Rüzgar bir hızla Egeyi ittirdi. Ege'nin de ondan kalır yeri yoktu. Ama benim ikisiyle de uğraşacak halim yoktu. Artık iyice enerjim tükenmişti. Rüzgar, ilk defa gözlerinde gördüğüm acılı ifadeyle bana baktı.

"Lanet olsun yeter artık! Neler çektiğimi görmüyor musunuz? Sanki ben istemişim gibi davranmanızdan bıktım! Kokusuna bile kıyamadığım, canımdan çok sevdiğime bunların yapılmasına nasıl izin verebilirim?" Ne cevap verecektim ki? Ona da verecek cevabım kalmamıştı artık. O da kendi halinde haklıydı ama hiç suçu olmayan birisinin bu şekilde acı çekmesinin bedelini ödeyecekti. yoğun bakım kapısının sesiyle cevap vermeme gerek kalmadan hepimiz oraya yöneldik. Doktor çıkmıştı.

"Durumu nasıl?" Büyük bir heyecanla doktordan gelecek olan cevabı bekliyordum.

"Annesini yanına almamız lazım. Sürekli ondan ve onun yanına gitmekten bahsediyor. Bilinci hala kapalı ama sayıklamaya başladı." Doktorun verdiği cevapla kendimi yavaşça yere bıraktım. Annemi mi sayıklıyordu? Onun yanına gitmeyi? Lütfen Allah'ım. Kardeşime bir şey olursa dayanamam. Annemi çok fazla özlediğinin farkındayım ama şu anda ona en çok ihtiyacı olan biziz.

"Annesini, 3 yıl önce kaybettik." Benim yapamadığımı babam yapmıştı. Düz ifadeyle vermişti cevabını. Benim gibi duyduğu haberle yıkılmamıştı. Hala her şeyden ümitliydi.

"Doktor Bey!" içeriden gelen hemşire bağırışıyla hemen ayağa kalkıp camın önüne geçtim.

"Hemen şok cihazını hazırlayın!" İçeriden gelen doktorun yüksek sesini duyunca hemen cama yapışıp yalvarmaya başladım. Kardeşimin kalbi durmuştu. Hepimize veda etmeye hazırlanıyordu.

DÖNÜŞNơi câu chuyện tồn tại. Hãy khám phá bây giờ