M②

1.4K 187 15
                                    

Bir askerin sesiyle uyandım.

Kahvalatıdan önce bahçeyi düzenlememiz gerekiyordu. Burada tüm çocuklara bir köle gibi davranıldığından artık buna alışmıştık. Ama bugünlük bu görev kaçış planıma büyük bir katkı sağlayacaktı.

Askerler hepimize küçümser bakışlar atarak tırmık ve kürek gibi şeyler verdiler. Sonbahardaydık ve bahçe her zamanki gibi yapraklarla kaplıydı. O yüzden bir tırmık alıp çalışıyormuş gibi yaptım.

Askerler kendi aralarında konuşmaya başladıklarında hızla tırmığı bacağıma sapladım. Bu düşündüğümden daha fazla acıtmıştı. "Ah, siktir!" diye bağırıp askerlerden birinin dikattini çekmeyi başardım.

"Ne oldu?" diye sordu bana doğru yürürken. "Böyle basit bir işte bile kendini yaralamadan duramadın mı aptal?" O bana söylenmeye devam ederken ben sadece bacağımdan yayılan kırmızı kana bakıp dişlerimi sıkıyordum.

Asker eğildi ve yarayı kontrol etti. Diğer çocuklar işlerini yapmaya devam ediyordu, bize bu emredilmişti. Yanındaki kişi düşüp ölse bile çalışmayı bırakmamalıydın.

"Revire gitsen iyi olur." dedi ayağa kalkarak. Beklediğim şey de tam olarak buydu. Revir duvarlara en yakın yerdeydi. Yavaşça ayağa kalktım ve beni takip eden askerle birlikte revire doğru ilerlemeye başladık. Bacağım her adımda sızlasa da bunun planıma fazla büyük bir darbe olmamasını umdum.

Asker beni revirdeki doktorlardan birine teslim ettikten sonra gitti. Asker bana numaramı sordu. Burada isimler yoktu, sadece numaralardan ibarettik. "2976" dedim sessizce. Adam onayladı ve bacağımı bandajladı.

"Biraz dinlen." dedi odadan çıkmadan önce. "Sonra işine geri dönebilirsin." Başımla onaylayıp yatakta doğruldum. Kamera olup olmadığını görmek için etrafa baktım ama o rahatsız edici kırmızı ışığı hiçbir yerde göremedim.

Yavaşça odadan çıkıp doktorların bulunduğu yere girdim. Sadece iki kişi vardı ve bu işimi daha da kolaylaştıracaktı. Kapıyı kapattım ve bakışların bana dönmedini sağladım. El elimin işaret parmağında küçük bir kıvılcım oluşturup gülümsedim. "Ya bana yardım edersiniz ya da..." Alevi büyütüp tüm avcumu sarmasına izin verdim.

Doktorlar korkuyla bana bakıyordu. "Doktor giysilerine ve bir de maskeye ihtiyacım var." dedim sertçe. "Ve mümkünse saçlarımı kapatacak bir şeye daha."

Sarışın doktor kıyafet dolabına gidip bir önlük ve maske uzattı. Önlüğü, kamp giysilerimin görünmesini engelleyecek şekilde ilikleyip maskeyi burnumu ve ağzımı kapatacak şekilde yüzüme geçirdim. Saçlarımı gizlemek için de oradan bulduğum beyaz bir bereyi kullandım. Son olarak da erkek doktorun kimliğini aldım.

"Bundan kimsenin haberi olmayacak." dedim maske yüzünden boğuk çıkan sesimle. Doktorlar korkuyla onayladıktan sonra kapıyı kapatarak gittim. Fazla dikkat çekmemek için koşmasamda hızlı adımlarla çıkışa yöneldim.

Özgürlük düşüncesi zihnimi doldurmuştu.

Kapıdaki askerler kimliğimi kontrol ettikten sonra çıkış nedenimi sordular. "Bir çocuk bulunmuş ve kampa getirilmeden önce bulaşıcı bir hastalığı var mı diye kontrol edilmeliymiş." diye yanıtladım. İnanmışlardı.

Tam kapıdan çıkmak üzereyken askerlerden biri kolumu tuttu. "Saçın..." dedi beremden çıkmış olan kırmızı tutamı işaret ederek. Hızla elimi ondan kurtardım ve koşmaya başladım. Bacağım sızlasa da arkamdan gelen silah sesleri sayesinde adrenalin hormonu tüm bedenime yayılmış ve acıyı hissetmeme engel olmuştu.

Beni takip etmemeleri için kampın da ortasında bulunduğu ormanı ateşe vermeye başladım. Geçtiğim yerlere alevler atıyor ve askerlerin izimi kaybetmesine neden oluyordum.

Arkamdan yükselen Beyaz Gürültü'ye rağmen koşmaya devam ettim çünkü alevlerin çatırtısı o iğrenç sesi duymamı büyük ölçüde engellemişti.

Nereye gittiğimi bilmeden koşmaya devam ettim.

Ve sonunda bir yaşam belirtisine ulaştım.

Karşımda park edilmiş bir karavan duruyordu. Derin bir nefes aldım ve içinde kimse olmamasını dileyerek karavana ulaştım.

colored minds //muke {cashton}Where stories live. Discover now