C❶❶

861 140 42
                                    

Believe son olarak ormanın yakınlarındaki meyve bahçesini de gösterdiğinde buranın bir cennet olduğu konusunda emindim.

"Şimdilik bu kadar alana sahibiz," dedi Believe yüzündeki gülümsemesini bozmadan. "Ama daha çok alana yayılabilmek için planlar yapıyoruz. Bölge ne kadar genişlerse o kadar çok kişiye yardım edebiliriz değil mi?"

Gözlerimi etrafta uçan kelebeklerden alamayarak gülümsedim. "Evet kesinlikle öyle."

"Pekala sizi burada bırakmak zorundayım, yerleştirmem gereken bir kaç şey var. İsterseniz ormanı gezebilirsiniz ya da klübenize geri dönebilirsiniz. Sonra görüşürüz." Believe bize son bir kez daha gülümsedikten sonra gitti.

Ashton'la birlikte yere oturduk. O kolunu omzuma atarken ben de kollarımı onun beline doladım. Bir süre sadece o şekilde oturduk ve kuş sesleriyle karışan rüzgarın sesini dinledik.

Etraftaki ağaçlardan sincaplar iniyor ve hemen hızla başka bir ağaca tırmanıyorlardı. "Ashton," dedim gülümseyerek. "Evlendiğimizde bir sincap evlat edinelim mi?"

Ashton kıkırdadı. "Neden bir sincap?"

"Çünkü çok sevimliler, tıpkı senin gibi."

Küçük bir kahkaha attıktan sonra çenemi hafifçe havaya kaldırdı ve kısa bir süre öptü. "Seni seviyorum." dedi gözlerini gözlerime sabitleyerek.

"Ben de seni seviyorum Ash." diye fısıldadım hızla öne eğilip dudaklarına küçük bir öpücük kondurarak.

"Hey, bu duman kokusu da nereden geliyor?" dedi bir süre sonra Ashton gözlüğünü düzelterek. Omzumu silktim. "Bilmem, belki orman yanıyordur belki de birkaç kırmızıdır."

Ashton etrafa bakmaya devam etti. "Olabilir. Gidip bakmak ister misin?"

"Olur. Eğer kırmızılarsa yeni birileriyle tanışmak iyi olurdu." dedim ayağa kalkıp üzerimdeki tozları silkeleyerek. Ashton'a elimi uzattım ve onu da yerinden kaldırdım.

Rüzgarın yönünden duman kokusunun geldiği yeri saptamaya çalıştım. "Şuradan geliyor." dedim elimi ormanın sol tarafına uzatarak, birkaç adım daha attığımda dumanın yoğunlaştığını hissettim.

"Pekala." diye mırıldandı Ashton beni takip ederken. Yaklaşık on ya da on beş metre daha yürüdükten sonra dumanın kaynağını gördüm. Biri erkek diğeri kız iki kırmızı saçlı kişi yerde oturuyordu ve kız, çocuğun tuttuğu çubuğu yakmaya çalışmasını izliyordu.

Biraz daha dikkatli baktığımda onun Michael olduğunu fark ettim.

Ve yanındaki de... Feel?

Ashton'a sessiz olmasını söyledikten sonra onları görebileceğimiz bir şekilde saklandık. "Ne yapıyor onlar?" diye sordum kaşlarımı çatarak.

Ashton omuz silkti. "Hiçbir fikrim yok. Ayrıca Luke, Feel'in Michael'ı gece çağırdığını da söylemişti değil mi?"

Aniden Ashton'ın ne düşündüğünü anladım.

"Sence... Michael, Luke'u aldatıyor mu?"

Derin bir nefes aldıktan sonra cevapladı. "Bence öyle. Yani, bilemiyorum, ama yine de bunlar fazla şüpheli gelmiyor mu sana da?"

İç çektim. "Beklemekten başka bir şey yapamayız o zaman şu anda."

Bir süre daha bekledik ama tek yaptıkları şey ateşle oynayıp durmaktı. Feel, Michael'ın etrafını alevle sararken Ashton'a doğru fısıldadım. "Yanılmış olabilir miyiz? Sadece amaçsızca bir şeyleri yakıp duruyorlar gibi geldi bana."

"Pekala, geri dönelim mi o zaman?" Kafamı hayız anlamında salladım. "Son birkaç dakika daha kalalım, sonra döneriz."

Yeterince beklediğimizden emin olduktan ve bundan sıkılmaya başladıktan sonra Ashton'a gitmemizin iyi olacağını söyledim.

Ancak en son gördüğümüz şey ise Michael'ın gülümsemesi ve Feel'in aniden onu öpmesiydi.

"Siktir."

~
Yine saçma bir doldurma bölüm oldu sanırım bu da,,,

Sadece, Facebook hesabım kapandı ve bu tüm moralimi bozdu. Herhangi bir şey yazmak çok zor geliyor şu an...

colored minds //muke {cashton}Where stories live. Discover now