M⑥

1K 181 42
                                    

6 gün olmuş yeni bölüm yayınlamayalı. Ağır uyku problemleri yaşıyorum ve günler tamamen birbirine karıştı, yani affedin lütfen xx
~

Yola çıktığımızda aklımda hala mektuplar vardı.

Calum'ın mektubunu aşağı yukarı tahmin edebiliyordum ama Ashton'ın mektubunu okumak isterdim. Calum hakkında bir şey yazmış mı diye görmek için.

Ya da Luke'unkini. O yüzünden hiç düşmeyen gülümsemesi ve etrafa yaymaya çalıştığı iyimserliğin altında yatan yıkımı bilmek isterdim. Ya da bu olaylardan önce neler yapıyor olduğunu. Hangi okula gittiğini, ailesini, boş zamanlarında neler yapmaktan hoşlandığını, sevgilisi olup olmadığını...

Onu daha iyi tanımak istiyordum.

Onun hakkındaki her şeyi bilmek istiyordum.

Çünkü aramızdaki en gizemli kişi oydu. Her ne kadar Ashton sinirli ve konuşmaktan hoşlanmayan biri olsa da Luke'ta dikkatimi çeken şey başına binlerce şey gelmesine rağmen hala gülümseyebiliyor oluşuydu.

Bu gülümsemenin sırrını öğrenmek istiyordum.

O yüzden Calum arkada Ashton'la konuşurken -ne hakkında konuştuklarını anlayacak kadar odaklanmamıştım- ben de Luke'un yanına, sürücü koltuğuna doğru ilerledim.

"Hey," dedim yavaşça onun yanındaki koltuğa geçmeye çalışırken. "Şu ana kadar nasıl gidiyoruz?"

Gözlerini yoldan ayırmadan gülümsedi ve hızla aynalara göz attı. "Şu ana kadar hiç Asker ya da Takipçi görmedim. Böyle gidersek," gösterge panelindeki saate baktı. "Beş ya da altı saate ülkenin en kuzeyine ulaşmış olabiliriz."

Gülümseyerek arkama yaslandım. Sessizlikten sıkılıp bir konu açmak için sordum. "Luke, kaç yaşındasın?"

Kaşlarını çattı. Hesaplama yapıyor gibiydi. "On beş yaşındayken kampa girdim, o yüzden sanırım şu anda on yedi olmam lazım." Derin bir nefes aldı. "Sen?"

"On sekize girdim." dedim parmaklarımla oynarken. "Peki ya onlar?" Başımla arkada hala konuşmakta olan Calum ve Ashton'ı işaret ettim.

"Ashton on dokuz." dedi aynaları tekrar kontrol ederken. "Ve Calum da on sekiz olmalı."

"En büyüğümüz Calum sanıyordum." dedim, gerçekten de şaşırmıştım. "Bilirsin, Ashton o gözlükleri ve kıvırcık saçlarıyla en fazla on altı gösteriyor." 

Luke tekrardan gülümsedi. Mavi gözlerinin kenarları kırıştı. "Yine de onun içinde barındırdığı duygular gerçekten de çok korumacı." Yutkundu. "Biz kamptan kaçarken planları o yaptı, askerleri oyalama görevini o aldı ve neredeyse Calum'ın kampın duvarlarından öteye geçmesine yardım etmeye çalışırken vuruluyordu."

O zamana kadar hiç Ashton'ın bu kadar iyi biri olduğunu düşünmemiştim. O başından beri hep soğuk davranıyordu. Belki de nefret ettiği tek kişi bendim.

"Peki sen nasıl birisin, Luke?" diye sordum, işaret parmağımda küçük bir ateş yaktıktan sonra üfleyerek söndürdüm. "Yani, her zaman gülümsüyor ya da bize moral vermeye çalışıyorsun. Ama içindeki gizli duygularını bilmek istiyorum. Birine karşı hissettiğin nefret, ya da umudunu tamamen kaybettiğin bir gün gibi şeyleri bilmek istiyorum. Gülümsemenin altındaki yatan acıyı hissedebiliyorum."

Luke'un bakışları yumuşadı ve yüzündeki gülümseme soldu. İç çektikten sonra, "Haklısın." dedi sadece.

Ve aniden gelen bir kurşun sesiyle araba yalpaladı.

Siktir, lastik patlamıştı.

Aynadan baktığımda o tanıdık üniformaları gördüm.

Ellerim kendiliğinden ısınmaya başlarken sinirli bir çığlık attım ve elimi saçlarımdan geçirdim.

Ölmek istemiyordum.

Kendime daha yeni bir "aile" bulabilmişken tekrardan o kamplardan birine dönmek istemiyordum.

O yüzden araba zigzaglar çizerek durmaya başladığında kendime en azından onları koruyacağıma söz verdim.

Nasıl olsa mektubumu çoktan yazmıştım.

colored minds //muke {cashton}Where stories live. Discover now