M①⑤

768 131 51
                                    

Calum ve Ashton, ben karavana bininceye kadar hiçbir şey söylememişlerdi.

Neler olduğunu anladıklarından emindim.

Ashton sürücü koltuğuna geçip karavanı çalıştırırken ben hala ağlıyordum. Sahip olduğum her şeyi kaybetmiştim neredeyse. Ailem yoktu. Bir evim yoktu. Şimdiyse Luke yoktu...

Bir süre ilerlediğimizde sonunda konuşacak gücü bulduğumu hissettim. "P-peki mektubu nerede?" diye kekeledim Luke'un cansız bedeninin görüntüsünü zihnimden silmeye çalışarak.

"Burada." dedi Calum torpido gözünden mavi zarflı bir mektup uzatırken. "Senin açmanın iyi olacağınız düşündük. Bilirsin, s-sen sonuçta onun sevgilisiydin." Sonlara doğru sesi kısılmıştı. Elindeki zarfı aldım ve titreyen ellerimle açmaya çalıştım.

Derin bir nefes aldım ve Luke'un bana kalan tek hatırası olacak yazısını okumak için hazırlandım.

Ama sayfa boştu.

Bomboştu.

"Siktir." diye bağırdım kağıdı buruşturup fırlatırken. Anlıyordum. Yüzümü ellerime gömdüm ve tekrardan hıçkırıklarımın bedenimi sarsmasına izin verdim.

Calum attığım kağıdı alıp açtı. Ashton da uzanıp kağıda baktığında benim hıçkırıklarım haricinde karavanda uzun bir sessizlik oldu.

"Bu da ne?" dedi Calum kaşlarını çatarak elindeki boş kağıdı güneşe tuttu. "Görünmez mürekkep falan mı bu?"

"H-hayır." diye kekeledim nefeslerim göğüs kafesimi yakarken. "O inanmış. Başaracağına, başaracağımıza inanmış. Sikeyim, buna o kadar eminmiş ki lanet olası bir mektup bile yazma gereği duymamış." Bir hıçkırık dalgasıyla daha sarsıldım. Gerçekler canımı acıtıyordu.

Calum elindeki kağıdı indirirken bir şeyler mırıldandı. Ağlamamak için dudaklarını dişliyordu.

Ashton yutkundu. "Michael, biraz uyumak falan ister misin? Yorgun olduğunu biliyorum. Şehre ulaştığımızda seni uyandırırız olur mu?"

Kafamı sallayarak onayladım, karavanın arkasına ilerlerdim ve aklıma dolan anılarla birlikte daha da çok ağlayarak uyumaya çalıştım.

~

Uyandığımda karavan durmuş, herkes uyumuştu.

Calum ve Ashton'ı uyandırmamaya çalışarak sessizce karavandan çıktım.

Ormanlık bir alandaydık ama artık korkacağımız askerler yoktu. Veya bizi avlamaya çalışan insanlar. Sadece biz vardık. Renkliler.

Derin bir nefes aldım ve yere oturdum. Yıldızlar buradan çok güzel görünüyordu.

"Sana şarkı söylemeye söz vermiştim, Luke." diye fısıldadım yıldızlara bakmaya devam ederken. "Umarım şu anda beni duyabiliyorsundur."

Yutkundum ve her ne kadar ağlamamaya çalışsam da gözlerime dolan yaşları engelleyemedim. (Y/N; Şarkı multide, isterseniz açabilirsiniz.)

"I miss those blue eyes,
How you kiss me at night,
I miss the way we sleep,
Like there's no sunrise,
Like the taste of your smile.
I miss the way we breathe."

{O mavi gözleri özledim,
Gece nasıl beni öptüğünü,
Uyuyuşumuzu özledim,
Hiç gün ışığı yokmuş gibi,
Senin gülümsemeni tadar gibi.
Nefes alışlarımızı özledim.}

"But I never told you,
What I should have said.
No, I never told you,
I just held it in."

{Ama asla söylemedim,
Söylemem gereken şeyleri.
Hayır, asla söylemedim,
Sadece kendimi engelledim.}

"And now I miss everything about you.
I can't believe it, I still want you.
After all the things we've been through,
I miss everything about you,
Without you."

{Ve şimdi senin hakkındaki her şeyi özlüyorum.
Hala seni istediğime inanamıyorum.
Üstesinden geldiğimiz her şeyden sonra,
Senin hakkındaki her şeyi özlüyorum,
Sensiz.}

Derin bir nefes daha alarak gözlerimi kapadım. Sözler canımı acıtıyordu. Ya da onu hatırlamak canımı acıtıyordu. Bilmiyordum.

"I see your blue eyes,
Every time I close mine.
You make it hard to see.
Where I belong to,
When I'm not around you?
It's like I'm not with me."

{Mavi gözlerini görüyorum,
Her seferinde kendi gözlerimi kapadığımda.
Görmeyi zorlaştırıyorsun.
Nereye aidim,
Senin yanında değilken?
Kendimde değilmişim gibi.}

"But I never told you,
What I should have said.
No, I never told you,
I just held it in."

{Ama asla söylemedim,
Söylemem gereken şeyleri.
Hayır, asla söylemedim,
Sadece kendimi engelledim.}

"And now I miss everything about you.
I can't believe it, I still want you.
After all the things we've been through,
I miss everything about you.
Without you."

{Ve şimdi senin hakkındaki her şeyi özlüyorum.
Hala seni istediğime inanamıyorum.
Üstesinden geldiğimiz her şeyden sonra,
Senin hakkındaki her şeyi özlüyorum,
Sensiz.}

"But I never told you,
What I should have said.
No, I never told you,
I just held it in."

{Ama asla söylemedim,
Söylemem gereken şeyleri.
Hayır, asla söylemedim,
Sadece kendimi engelledim.}

"And now I miss everything about you.
I can't believe it, I still want you.
After all the things we've been through,
I miss everything about you.
Without you."

{Ve şimdi senin hakkındaki her şeyi özlüyorum.
Hala seni istediğime inanamıyorum.
Üstesinden geldiğimiz her şeyden sonra,
Senin hakkındaki her şeyi özlüyorum,
Sensiz.}

"Sesimin güzel olmadığını biliyorum." dedim yanaklarıma inen göz yaşlarımı elimin tersiyle silerken. "Ama umarım beğenmişsindir, Luke. Çünkü seni bu sözlerle anlatabileceğimden bile daha fazla seviyorum."

Derin bir iç çekip karavana geri döndüm.

Yıldızların arkamdan bana gülümsediklerini hissedebiliyordum.

~
Bu şarkıyı ilk keşfettiğimden beri bu finali planlıyorum. Hatta birçok kez yorumlarda ve Synesthesia'da bile söylemiştim.

Yine de benden nefret edebilirsiniz çünkü ben olsam ederdim...

colored minds //muke {cashton}Tahanan ng mga kuwento. Tumuklas ngayon