C❷

1.2K 198 53
                                    

Luke bir süre daha karavanı sürdükten sonra durdu.

"Buralarda bir yerlerde bir şeyler bulabileceğimize eminim. Ashton ve ben etrafı kontrol ederken sen de nöbet tut, olur mu? Eğer bir sorun çıkarsa telsizinle bize ulaşabilirsin." Luke mavi gözlerini bana çevirdiğinde başımla onayladım ve arabadan indiler.

Bir süreliğine sadece arabanın içinde küçük hortumlar yaratarak zaman geçirdikten sonra arkadan gelen bir adım sesi duydum.

Koltuklardan birinin altına acil durumlar için koyduğumuz tabancayı alıp beklemeye başladım. Yavaşça yirmiye kadar saydım ve adımların daha da yaklaştığını duydum.

Buraya geldiğinden emin olduktan sonra siyahın emniyetini açtım ve onu kapıya doğrulttum. Bir süre sonra kapıyı çekip açtı. Ama bu beklediğim gibi bir asker ya da bir Takipçi değildi.

Bizim yaşlarımızda bir çocuk duruyordu karşımda. Kırmızı, kırmızı saçlı bir çocuk.

Parmağım silahın tetiğinde beklerken çocuk beni gördüğünde geriledi. "Aman Tanrım," diye mırıldandı. "Sen bir morsun, değil mi?"

Silahı indirdim. "N-nerden anladın?" Cevap vermeden önce elini gözüne götürdü. "Yara izin, bunu onlar mı yaptı?" Kafamı salladım.

"Peki siz... Um, kamptan nasıl kaçtınız? Ayrıca sizi gördüğümü hatırlamı-"

"Sen nesin?" diye sordum onun sözünü keserek. Yüzünde hiçbir iz yoktu ve gözleri mavi değildi. Tanıdığım üç renge de uymuyordu.

"Ben kırmızıyım." dedi ellerini saçlarından geçirerek. Yüzümd alaycı bir gülümseme kondurdum. "Çok komik, çocuk. Kırmızı diye bir renk bile yok, mavi misin yoksa? Gözlerin hiç de doğal durmuyor zaten, lens mi?"

Çocuğun kaşları çatıldı. "Neyden bahsediyorsun? B-ben bir kırmızıyım."

Kaşlarımı kaldırdım. "Kırmızı diye bir renk yok. Eğer bir 'kırmızı' olduğunu iddia ediyorsan kanıtlamak için iki dakikan var, yoksa seni vururum."

Çocuğun gözleri panikle açıldı. Bakışlarını ellerine indirdi ve parmak uçlarında küçük bir kıvılcım belirdi.

Gözlerimi hafifçe kırpıştırdım. Kırmızı saçlı çocuğun ellerini alevler sarmıştı. Yanlış görüyor olamazdım değil mi? Silahı koltuğa atıp yüzümü ellerimin arasına aldım. "Aman Tanrım sen-"

"Bir kırmızıyım." diye tamamladı beni. "Şimdi bana inanıyor musun?"

Hızla kafamı sallasam da hala aklımda bir sürü soru vardı. "Ama sadce üç renk var. Mavi, yeşil, mor. Sen nasıl bir kırmızı olabilirsin ki? Aslında, boşver. Bunu sonra konuşuruz. Ben Calum." Titreyen ellerimi ona uzattım. Ellerindeki ateşi söndürdüktem sonra hala sıcak olan eliyle benimkini tuttu. Onu karavanın içine çektim.

"Tamam, burada beklememiz lazım. Ashton ve Luke yakında geri dönerler." Bana anlamamış gözlerle baktı. "Kim ve kim?"

"Şimdilik boşver, geldiklerinde her şeyi baştan konuşuruz." Kafasını sallayıp avuçlarında oluşan küllerle oynamaya başladı.

"Ah, bir de lütfen Ashton'a fazla yaklaşma. O benim."

~
Woah Cal, yavaş ol.

colored minds //muke {cashton}Opowieści tętniące życiem. Odkryj je teraz