M⑧

1K 166 65
                                    

Aramızda geçen o öpücükten beri Luke'la neredeyse hiç konuşmamıştım.

O olayın üzerinden bir hafta geçmişti bile ama yine de hala kendimi garip hissediyordum. Ashton ve Calum'ın da bizi yanyana gördükleri anda "Awww çok tatlısınız!" ya da "Evlenmeyi ne zaman düşünüyorsunuz?" gibi şeyler söylemeleri de hiç yardımcı olmuyordu.

Kendimi tekrardan bir yabancı gibi hissetmeye başlıyordum.

İç çektim ve Luke her zamanki gibi karavanı sürmeye devam ederken yolcu koltuğunda kıvrıldım. Bir hafta içinde birçok kez durmak ve benzin aramak zorunda kalmasaydık çoktan Güvenli Bölge'de olup olmayacağımızı düşündüm. Gözlerimi kapayıp üzerimdeki battaniyeye daha sıkı sarıldım. Geceleri gerçekten de çok soğuk olabiliyordu.

Karavanda duyulabilen tek şeyin ritmik nefesler olmadığını bir süre sonra fark ettim. Hafif bir mırıltı da vardı. Melodisi bana çok tanıdık bir şarkıyı hatırlatıyordu sanki.

"Luke?" diye mırıldandım uykuyla. Gözlerimi kırpıştırıp ona doğru döndüm. "Hangi şarkıydı o?"

"Uh, Panic! At The Disco'dan Death Of A Bachelor." dedi bir fısıldama gibi. "Unutamadığım sınırlı sayıdaki şarkılardan biri."

"Evet, unutulması zordur." diye karşılık verdim iç çekerek. "Bilirsin, şu kampa girmeden önce müzikle bayağı ilgileniyordum. Bana gelecek yüzyılın en iyi vokalisti olabileceğimi söylerlerdi." Yüzümde hüzünlü bir gülümseme oluştu. Luke'un beni dikiz aynasından izlemeye çalıştığının farkındaydım. "Ama onun yerine kırmızı saçlı bir aptal oldum o kadar."

"Öyle deme." dedi Luke bana karşı çıkarak. "Eminim sesin hala eskisi gibi güzeldir. Bir şarkı söylemek ister misin?"

Hafifçe kıkırdadım. "Bu saatte ve herkes uyurken mi? Ayrıca sesimi neredeyse iki yıldan daha uzun süredir kullanmadım, o yüzden sesimin kesinlikle Beyaz Gürültü'den bile daha berbat bir şey haline geldiğine eminim."

"Öyle olmadığına eminim. Ama saat konusunda haklısın, bana daha sonra şarkı söyleyeceğine söz vermeni istiyorum." Hafifçe gülümsedi.

"Pekala." dedim onun ay ışığında parlayan mavi gözlerine bakarak. "Söz veriyorum."

İkimiz de bir süreliğine bir şey söylemediğimizde tekrardan gözlerimi kapatıp fısıldadım. "İyi geceler."

"İyi geceler Mikey." diye karşılık verdi. Battaniyeme tekrardan sıkıca sarıldım ve uyumaya çalıştım.

~

"Siktir! O da neydi?" Karavan sertçe fren yapmış ve herkesi uyandırmıştı.

"Sanırım bir şey buldum." dedi Luke hızla kapıyı açıp aşağı inerken. "Hadi siz de gelin."

Battaniyeyi üstümden atıp aşağı indim. Calum ve Ashton da yanıma geldi ve birlikte Luke'un durduğu yere doğru ilerledik.

"Ne var Luke?" diye sordu Ashton. "Umarım uykumuzu bölmene değer bir şeydir."

"Şuna bakın!" dedi Luke heyecanla yolun biraz ilerisini gösterirken. Gözlerimi kıstım ve yere çizilmiş büyük çembere baktım.

Çember kesinlikle kusursuzdu. Gökten ilahi bir pergelle çizilmiş gibiydi sanki. Calum karavandan bir el feneri getirdiğinde ise daha fazla şey görebildim.

Çember siyahtı. İçinde ise kırmızı, mavi, yeşil ve mor renklerinin muhteşem bir karışımı duruyordu. Bir sanatçının paletindekiler gibi iç içe geçmiş ve farklı tonlar oluşturmuşlardı. Bunun büyük bir ihtimalle Güvenli Bölge'ye ait olduğunu fark edince derin bir nefes aldım.

"Aman Tanrım!" dedim neşeyle. "Güvenli Bölge'yi bulmak üzereyiz!"

Kollarımı en yakınımda duran Luke'a doladığımda Calum'ın da sevinçle gülümseyip Ashton'ı öptüğünü gördüm.

"Pekala şimdi herkes karavana geri dönsün." dedi Luke. "Güvenli Bölge'ye gitmek istiyorsak zamanımızı boşa harcamamalıyız."

Luke tekrardan karavanı sürmeye başladığında yüzünde büyük bir gülümseme vardı.

colored minds //muke {cashton}जहाँ कहानियाँ रहती हैं। अभी खोजें