C❶❸

811 131 35
                                    

"Calum! Hemen buradan ayrılıyoruz, bu bir tuzak!" Michael bize doğru koşarken bağırıyordu.

"Michael?! Neyden bahsediyorsun?" Michael nefes nefese yanımıza ulaşınca sordum. Derin nefesler aldı ve gözleriminin içine baktı. "Buradaki her şey bir tuzak. Feel Güvenli Bölge'yi yok etmek istiyor, ki çoktan başlamış bile. Hemen buradan ayrılmazsak öleceğiz!"

Gözlerimi kırpıştırdım. "Sen ciddi mi-"

Aniden uzaklardan patlayan bir bombanın ve çığlık atan insanların sesini duydum. Michael hemen gözlerini etrafta gezdirdi ve Luke'in bileğini tuttu.

"Hadi, gitmeliyiz! Buraya ilk geldiğimiz yerde buluşuruz tamam mı?"

Kafamı saladım. "Ashton ve biz mektupları ve arabayı alacağız. Siz sadece hayatta kalmaya çalışın yeter."

Beni hızla başıyla onayladıktan sonra Güvenli -ya da artık her ne kadar güvenliyse- Bölge'nin sınırlarına doğru koşmaya başladılar. Ashton'ın elini sıkıca tuttum ve klübemizin nerede olduğunu hatırlamaya çalıştım.

"O tarafta!" dedi Ashton düşüncelerimi okurcasına ve beni küçük klübenin kapısına doğru sürüklemeye başladı. İtiraz etmeden arkasından koştum, ellerimiz hala sıkıca birbirine kenetliydi.

Ashton kapıyı hızla açtı ve direkt olarak yatağın altındaki kilitli kutuya yöneldi. Ben de bu sırada bir aralar ne olur ne olmaz diye mavi bir çocuktan gizlice aşırdığım silahı yatak minderlerimin altından çıkardım. Şarjörün dolu olup olmadığını kontrol ettim -Tanrıya şükür doluydu- ve Ashton'a kutunun kilidini kırmasına yardım ettim. Anahtarı sakladığımız yeri bulup kilidi normal bir yoldan açmaktan daha kolaydı bu.

Kilit kırılıp da kutunun kapağı tamamen açılınca derin bir iç çektim. Kutunun içindeki dört zarfı çıkardım ve onları Ashton'a uzattım. Silahı ben kullacaksam o da bunları taşıyabilirdi, değil mi?

"Pekala, hadi gidelim." dedim silahımın güvenliğini kapatıp her an ateşlenebilecek bir konuma getirirken. Ashton beni mırıldanarak onayladı ve ikimiz de klübeye girdiğimiz hızla dışarı çıktık.

Hızla etrafıma baktım. "Michael ve Luke o tarafa gitti," dedim silahın namlusuyla sol tarafımızı göstererek. "Onları takip etsek iyi olur."

Etrafımızda başlayan karmaşanın sesi ve her yere yayılan duman yüzünden yönümüzü pek iyi bulamasak da doğru yere ilerlediğimize emindim. Bazı çocuklar kaçıyor, bazılarıysa Feel'in tarafındakilerle savaşıyordu. 

Kampa ilk geldiğimde gördüğüm mor bir kızın acı içinde yere düştüğünü fark ettim. Love mıydı adı? Karnındaki kurşun yarasından etrafına kanlar boşanırken kız çığlıklar atıyor ve etrafındaki çocukları son kalan gücüyle şiddetli bir rüzgarla sovurmaya çalışıyordu.

Bir anlığına kız için üzüldüm.

Aniden hemen arkamızda bir bombanın daha patladığını duydum. "Siktir! Ashton iyi misin?" diye seslendim, etraftaki dumana karışan toz ve toprak yüzünden onu tam olarak göremiyordum.

Ashton ciğerlerine dolan tozu atmak için öksürdü. "Evet, evet iyiyim."

Derin bir nefes aldım. "Çok az kaldı, Ash. Birazdan Michael'ı bulmuş oluruz, birkaç metre daha koşmamız yeterli."

"Pekala. " dedi hala öksürerek. Temiz bir hava soluyabilmek için sık sık nefes alıyordu. Ona yardımcı olmak için yaratabildiğim en işe yarar rüzgarla etraftaki pusu dağıtmaya çalıştım. Pek başarılı olamasam da nefeslerinin nelirli bir düzene girmeye başladığını duyabilmiştim.

"Arabayı neredeyse görebiliyorum!" dedim sevinçle. Sonunda bu cennet görünümlü cehennemden sonsuza kadar kurtulabilecektik.

Michael'la buluşacağımız yere doğru son metreleri koşarken birden çok yakından gelen tek bir el silah sesi duydum.

Ve sonrasında da Ashton'ın acıyla çığlık atmasını...

~
Evet, burada bitiriyorum çünkü dayak yemeyi severim.

Herneyse, son dört bölümü aynı anda yayınladıktan sonra yeni Muke kurgum Borderline'ı da yayınlayacağım. Bu en azından iyi bir haber sayılır değil mi?

Yarın önemli bir sınavım var, şans dileyin ;-;

Ayrıca kitap neredeyse 11K olmuş! Hepinize çok teşekkür ederim, sizi seviyorum xx

colored minds //muke {cashton}Where stories live. Discover now