''Renaissance''

375 23 2
                                    

Rönesans, diğer bir anlamıyla yeniden doğuş. İngilizce terimiyle Renaissance. Baekhyun'u şuan ifade edecek tek kelime buydu, 'Yeniden Doğuş'.

Baekhyun sabah uyandığında yeniden doğmuş gibi hissediyordu. 

Güne ılık bir duş ile başladı. Her zamankinden daha fazla özendi kendine bugün. Siyah takım elbisesinin içinden gözüken beyaz teni bugün ayrı bir parlak duruyordu. Belki de pudranın etkisiydi, kim bilir?

Aynada kendine son bir kez daha baktı ve aşağı kata indi. Bugün biraz geç gitmek istiyordu aslında.

Gece geç geldiği için, Kyungsoo'ya son durumu anlatamamıştı. Bu yüzden onun yanına gitmesi de gerekiyordu. 

~~

Baekhyun Kyungsoo'nun kapıyı açmasını beklerken siyah ayakkabılarını yere vurarak ritim tuttu. Kapının açılma sesini duyunca başını kaldırdı, Kyungsoo çizgi film karakterli pijamalarıyla tüm sevimliliği ile karşısında duruyordu. ''Kyungsoo ben ölüyorum.''

''Ne oldu Baekhyun?'' Baekhyun içeri geçerken Kyungsoo arkasından sordu. ''Dün yemeğe çıktık.''

''Bunu biliyorum Baekhyun. Yemekte ne oldu?''

''... Beni sevdiğini söyledi ve beni öptü. Ayrıca başka bir buluşma olmasını o buluşmadan benim onu severek gitmemi istedi.''

''Ee düğün ne zaman?'' Kyungsoo gülerek söyledi.

''Kyungie~bana yardım et. Ne yapmam gerekiyor?'' 

Kyungsoo Baekhyun'un sol koluna baktı, daha sonra sağ. ''Baekhyun saatin nerede?''

Kyungsoo Baekhyun'un mızmızlanmalarını öğleden sonra çekmek için bir bahane bulmuştu bile.

''Biraz dalgındım, evde unutmuş olmalıyım.'' Kyungsoo başını sağa ve sola sallayıp ters bakışlarını Baekhyun'a gönderdi.

''Bekle bir saniye.'' Kyungsoo koşarak üst kattaki odasına gidip aynı hızla geri geldi. Elinde bir saat kutusu vardı.

''Kore'de sayılı adet varmış. Jongin hediye olarak almıştı. Ama bilirsin siyahtan başka renk kullanmayı sevmiyorum. Ve bu sana çok yakışır Baekkie ~''

Baekhyun bir şey demek için ağzını açtı, ama Kyungsoo kabul etmezdi üzerine birde azar yerdi. Kolunda ki Bordo saate baktı. Cidden güzeldi.

''Bu aslında bir çift saatiymiş. Bu ufak olan, diğeri kimde bilmiyorum. Jongin bunun için bin saat konuşmuştu. Bir insan nasıl çift saatini bozar ve sadece birini alır diye.'' 

Kyungsoo duvardaki saate baktı. ''Baekhyun sanırım gitmen lazım. İşe geç kalmıyor musun sen?''

Baekhyun saatin karşılığı olarak bir yemek sözü verip oradan ayrıldı.

~~

İş yerine geldiğinde biraz geç kalmıştı bu yüzden koşarak asansöre yetişmeye çalıştı. 

Anlaşılan tek geç kalan o değildi. Jungkuk da onun gibi geç kalmıştı.

''Günaydın Jungkukie~'' Baekhyun sevimli bir şekilde Kuk'a seslendi ve koluna girdi.

''Günaydın Baekhyun bey.'' Baekhyun Kuk'un ona seslenme şekline yüzünü buruşturdu ve kulağına eğilerek, ''Bana ismimle hitap edebilirsin. Anlarsın ya arkadaşlar bunu yapar.'' dedi ve göz kırptı. Bu Jungkuk'u gülümsetmişti. Onun gülümsemesi üzerine Baekhyun da gülümsemesini genişletmişti.

~~

Baekhyun can sıkıntısından odasında ki koltukta dönerken, kapının tıklatılması ile dönmeyi bıraktı ve girmesi için komut verdi.

Gelen Jungkuk'tu. ''Baekhyun imzalaman gereken evraklar varmış. Onun için geldim.''

Baekhyun eliyle Jungkuk'u çağırdı. ''Kapıyı tıklatmadan girebilirsin Kukkie. Senden başka bunu yapabilecek başka biri yok. Biz arkadaşız.'' Baekhyun evrakları Jungkuk'a verirken göz kırptı.

Jungkuk kapının önüne geldiğinde topuklarında arkasına döndü. ''Saatin güzelmiş. Sınırlı sayıda üretilen çift saatlerinden. Bir diğer eşini sabah Park Chanyeol'de görmüştüm. Tesadüf mü yoksa çıkıyor musunuz?''

Baekhyun sadece gözlerini büyütüp, ''Huh?'' diyebildi. Çünkü Jungkuk kıkırdayarak dışarı çıkmıştı bile.

~~

İçinde fırtınalar koparken, Chanyeol'un sözleri kulağında yankılanırken, öptüğü yer ilk anki gibi yanarken Baekhyun dışarıdan bakıldığında son derece normaldi.

Kendi haline şaşırdı. O böyle biri değildi. Olmamalıydı. Ama onu bu duruma sürükleyen şeyler vardı. 

Kalbinin normalden hızlı atması mıydı yoksa sanki bir el boğazını sıkıyormuşcasına nefessiz kalması mı?

Ya da midesine aniden giren sancılar mıydı onu bu hale sokan, yoksa aklından bir salise dahi çıkmayan Chanyeol muydu tüm bu duyguların asıl sahibi olan kişi?

~~

Baekhyun haftanın nasıl geçtiğini fark etmemişti. Emin olduğu tek bir konu vardı o da Chanyeol'u özlemesiydi. Yüz yüze gelseler dahi ikisi de hiç konuşmamış, bazen başlarıyla selam verip birbirlerinin yanından geçmişlerdi bazen hiç umursamamışlardı. 

Baekhyun Chanyeol'un kalın sesini özlemişti.

Chanyeol Baekhyun'un yüzünü özlemişti.

Baekhyun Chanyeol'un onu tekrar öpmesini deliler gibi istiyordu.

Chanyeol ise Baekhyun'u öpmek için tutuşuyordu.

Ama arada bir sorun vardı. Baekhyun kalbini çıkacakmış gibi attıran bu adama, onu sevdiğini nasıl söyleyeceğini bilmiyordu.

Chanyeol ise kararsızdı. 'Baekhyun ya beni sevmezse.' diye düşünerek kendini bitiriyordu.

Baekhyun'un rönesansı direk sömürgeciliğe uzanıyordu. Düşünceleri onu sömürürken elinden Chanyeol'u özlemek ve bunu dile getirememekten başka bir şey gelmiyordu.

A Phone Beside Me (ChanBaek)Unde poveștirile trăiesc. Descoperă acum