19 bölüm

9.7K 483 21
                                    



Gölün kenarında sahrada kalmış gibiydi. Yapayalnız, kimsesiz. Elini uzatsa yardım isteyecek kimsesi yokmuş gibi.

İnsan kendini sokmazmıydı düştüğü durum içine. Kendi verdiğin kararlar doğrultusunda hayatını yaşardı. Süslemeler kendi elindeydi ya onlarla öyle şekillendirirdiki hayatını herkesin gıpta edeceği hayat yaratırdı, ya da kendi elleriyle onları çöp kutusuna atıp enkaza çevirmek için hiçbir şeyden kaçınmazdı.

Kararlarımızın her ne kadar arkasında durmak istesekte kimi zaman sorgulamadan hatta kendi içimizde hata yaptığımızı biliyoruzda, kabullenemiyoruzdur.

Koşmaktan, çabalamaktan, yanında olmasını istemekten başka yaptığı şey yokken. Şimdi geldiği durma bakıldığında kendisi bile beyin hücrelerini boşu boşuna yormak, heba etmek istemiyordu.

- En doğru karar. Seni seçmekte yanılmadığımı kanıtladın.

Pişmanlık onun göbek adına çevrilmişti sanki. Hataları peşin sıra yapıyor ve saniye geçmiyordu pişmanlık tüm bedenine hakim kesiliyordu. Bu seferse pişmanlık yoktu her ne kadar kalbi geç olmadan yürüdüğü yoldan dönmesini istiyordu, isteyerekte kalacaktı galiba Güneş'in karalı görüntüsüne bakılırsa.

- Ne düşündüm biliyor musun?

- Ne?

- Seninde acını hafifletecek bir şey. Görüyor musun kendimden önce ortaklarımı düşünüyorum. Ahhh iyilik yapmadanda duramıyorum ki.

Diye alayla konuşan adama alay edici bakışlarını göndermeden edememişti. Güneş'i herkes çocuk sanırdı ama onunla yakından muhattabı olmayan adam bile nasıl akıllı ve kurnaz olduğunu görebiliyordu. Bunun için sadece kısacık bir süre genç kızın gözlerinin içine bakmak yeterliydi onu anlamak için. O da adamın sözlerine katıldı, tabi iki tarafında kendi aralarında birbirleriyle alay edici sözleri sarfettiğini bilerek.

- Onu görmemek için gözlerimin şu an kör olması gerek. Uzatmasak artık sana getireceğim dosyanın yerini ve ismini söylesen.

- Acele etmene gerek yok küçük hanım. Dosyayı bana 1 ay sonra Ahmet Şükrü'nün düğününde vereceksin. Senin içinde gayet uygun güne denk getirmek istemem şahane bir karar değil mi?

-  O dosyanın zarar vermeyeceğini söylemiştin.

- Aksini söylediğimi duydun mu?

Kafasını iki yana sallayarak tereddütle vermişti kararını. Adamın bela olduğunu bilmesine rağmen ne diye iş çeviriyordu onunla. Kafasını taşlara sürtmek istiyor, tabi birde bu adamın yanından olabildiğince kaçıp uzaklara gitmeyi.

- O zaman konuşur sana detayları hangi dosyayı bana vereceğini söylerim. Şimdi gidebilirsin.

- Ta_Tamam.

Ağızdan çıkan sözlere ya da heyecana mani olmak kimin elinde olmuştu ki Güneş'inde elinde olsun. Kendine saydırarak çıktı odadan dışarı. Hızlı adımlarla. Hırsını alamadı koştu. Nefesi kesilene kadar, ciğerlerine oksijen gidemeyene kadar. Koca bir aptaldan başka bir şey olmadığını düşünüyordu. Hırslarına yeniliyordu her defasında. Canı yandı diye illa birilerinin canını yakma peşine düşüyordu. Verdiği karalar, ilerlediği yol, yaptığı, önemsemediği tüm sözler sarmaşık misali tüm bedenini sımsıkı sarıyordu. Acıtırcasına, bedenin iç organlarını işlemsiz hale getirene kadar.

Kalbine beni alWhere stories live. Discover now