28 bölüm

9.7K 506 48
                                    



En çok neden korkarsan o gelir insanın başına. En çok neyi yaşamak istemezsen onu yaşarsın. En çok kimin mutsuz olmamasını istesen o mutsuzdur.

Şükrü'nün ne yaşadığını, nasıl acı çektiğini kimse bilemezdi. Kenardan bakıpta yargılamak gerçekten çok basittir. Ya o insanın yaşadıklarını sen yaşasan onun çektiği sıkıntılara sen göğüs gerebilir misin? Bir şeyi bilmiyorsan susacaksın.

Haykırmak istiyordu, içindeki sıkıntıları birer birer yüreğinden söküp atmak istiyordu. Bunları neden niye yaşadığını bilmiyordu ama lanetli olduğunu düşünmüyor değildi. Sinirinin geçmesini bekledi sakinleşmesini, ancak ne mümkün zaten yapamazdıda duydukları gördükleri onu öyle bir enkaza sürüklemişti ki gönlünün sahibesini görmeden hiçbir şey yoluna girmeyecekti. Tıslarcasına dudaklarının arasından

- Ne demek oluyor bu olanlar Aysu.

- Ben_ben gerçekten bilmiyorum. Hiçbir fikrim yok.

- Nasıl hiçbir fikrim yok. Tüm bu olanlar yaşanıyor sen benim karşıma geçip bilmiyorum mu diyorsun allahın cezası.

Tüm sinir beyninde toplanmış onu bilmediği diyarlara sürüklüyor kendisi olmaktan alıkoyuyordu. Nasıl olmasında " Dün 19.00 civarında iş adamı Bora Koçak evinde yaralı vaziyette bulunmuştur. Ambulansı arayanın bir kadın olduğu belirtilirken yanında son görünülen kişininse iş adamı Ahmet Şükrü Bozkurt'un kuzeni Güneş Sarıhan olduğu söyleniliyor. Güneş Sarıhan'ın yaralanma ile ilgili bir alakası olup olmadığını araştırmak için onu ulaşmak isteyen gazetecilerin dün geceden beri ulaşılamasıysa onunla ilgili suçlamaları güçlendiriyor"  haberlerli kim duysa delirirdi. Hata Aysu'yu korkutan şeyin Şükrü'nün daha sakin davranışlarıydı. Derince yutkunup korkuyla tırnaklarını etine geçirdiğinde Şükrü'nün sesi kulaklarında çınlamıştı

- Güneş'i bul bana hemen. Benim işlerim var onu hall edip gelene kadar istediğim haberi veremezsen bana gözüme gözükme.

- Tamam.

İçinde tutuğu nefesi dışarı verdiğinde bedeninin az daha rahatladığını hissetmişti. Zira kokudan dolayı tuttuğu nefesini biraz daha tutsaydı bilincini yitireceğinin farkındaydı. Eline aldığı telefonuyla hemen gereken yerlerle konuşmaya başlamıştı. Güneş'i bulamadığı taktirde başına geleceklerinin az çok farkındaydı çünkü.

Adımlarını evden dışarıya attığında sinirden gerilen bedeni, derin soluklar alması, çatılan kaşları, yüzündeki korkunç ifadeyle avını bulduğu an parçalayacak durumdaydı. Şimdi yaptığıda başka bir şey değildi avını parçalamaya gidiyordu. Beyninde dönüp dolanan onca düşünceyle deminden beri çalan telefonun sesini şimdi duymuştu. Arayanın kim olduğuna baktığında

- Hay ben böyle işin

Demeden edememişti. Zaten olayların yaşandığı ana bakılırsa Yiğit'in araması gecikmişti. Gözlerini kapatıp ciğerlerine çektiği nefesi son kez dışarı verdiğinde telefonunu kulağına dayamıştı.

- Söyle.

- Asıl sen söyle bu olanlar ne böyle. Bana Güneş'in senin yanında olduğunu söyle hemen.

- Değil.

- Ne?

- Duydun benim yanımda değil.

- Lan en sonu onu sen götürmedin mi? Kardeşim nerde Bozkurt hemen söyle yoksa mahvederim seni.

Elinin altında var gücüyle sıktığı direksiyonu az daha sıkarsa çatlayacak kıvamdaydı. Zaten hırsını öylede alamayarak elini saçlarından yolarcasına geçirmişti. Beynini koparmak istiyor başaramadıkça tüm hıncını saçlarından geçiriyordu. Aklı olsaydı Güneş'i yalnız bırakmaz hatta ordan ayrılmasına müsade etmezdi. Yaptığına bir kez daha kendi içinden küfür etmişti. Zaten Yiğit'in söylediklerini duyan halasının ağlayışları yüreğindeki acının katmer katmer artmasına nedendi.

Kalbine beni alWhere stories live. Discover now