33 bölüm

10K 457 62
                                    


Mutluluk neydi? Elimi tutuşu. Yaşamak neydi? Gözlerime odakladığı bakışları. Huzur neydi? Kokusunu içine çekmek. Sevgi neydi? Sevilmeyi bilmekti.

Hayatı boyunca tatmadığı mutluluğu yaşıyordu genç kız, nasılda sevinçli olmasın bu dünyadaki tek dileği, hayali gerçekleşmişti. Bazı geceler bunun hayal, rüya olduğunu sanıyordu ama her sabah uyanır uyanmaz gördüğü kişiyle bir kez daha gerçek olduğuna anlıyordu. Tabii mutluluğuna iğne batıranlar oluyordu ve olmuştu da.

Şaşkınlık ve hayret dolu bakışlarını hemen geri plana atıp yerde hala sere serpe uzanan adamın yanına diz çökerek elini itinayla kanayan dudağına götürmek istediğinde abisinin

- Güneş hemen Şükrü'nün yanından uzaklaşıp yanıma geliyorsun.

- Ama abi...

- Aması falan yok hemen dedim.

Öfkeli bakışlarını abisine dikip gözleriyle yapmayacağım diye bas bas bağırıyordu sanki ancak bu da sevdiğinin sesini duyana kadar olmuştu.

- Güzelim abini dinle hadi git yanına ben iyiyim.

- Aşkım ama dudağın çok kötü.

- Tövbe yarabbim sen beni sınıyor musun ne bir de karşımda aşkım diyor. Ya sabır.

Dilenen adama dudaklarını öfkeyle öne itip, gözlerini kıstığında ne kadar sinirli gözükmek niyetinde olsa da oda da bulunan her iki adama şirin, bir o kadar da tatlı gözüktüğünün farkında değildi. Ayağa kalkıp abisini dinlemeyerek sevdiğine elini uzattığında dev boyutunda adamı her ne kadar kaldırmaya gücünün yetmeyeceğini bilse de onu yalnız bırakmayacağını gösterir gibiydi. Zaten adam ayağa kalkar kalkmaz abisinin kolundan tutmasıyla yanına çekilmesi bir olmuştu.

- Yaa ne yapıyorsun?

- Sus kız cırlama kulağımın dibinde.

- Gel vur kır, bağır çağır, biz konuştuğumuz zamanda sus oh ne ala memleket. Çay da ister misin?

- Senin dilin uzamış bakıyorum.

- Ay yoksa kesecek misin? Al kes.

Diyerek dilini abisine doğru uzatmıştı. Evet biliyordu Yiğit çabucak sinirlenirdi, sinirlendiği zamanda öfkesi, hırsı geç soğurdu, şimdiki isteği de tam da buydu sinir edebildiği kadar edecekti onu. Çünkü kendiside sinirliydi. Müptelası olduğu o yüze 5 dakika önce yumruk atmış üstüne de ondan uzak durmasını istemişti. Nasıl uzak durabilirdi. Beden kalpsiz var olur muydu? Peki abisi ondan nasıl böyle bir şeyi isteye bilirdi, o Şükrü'süz bundan sonra nefes dahi alamazdı kaldıki ondan uzak dursun.

Diğer taraftaysa genç adam önünde durmuş abi kardeşi komedi filmi izler gibi bakıyor arada bıyık altı gülüyordu. Kendisinin varlığını unuttuklarını sanıyordu ama büyük yanılgıydı. Ve ilk defa can parçasının kızgın dahi olsa mutluluğunu, sevincini görebiliyor, hal böyle olunca onun kalbi kuş olup uçuyordu. Yiğit'i çok güzel tanıyıp biliyorsa bu yaptıklarının bunca zaman kız kardeşini üzdüğü, kırdığı, ağlattığı için hırsındandı yaptıkları ve yapacakları. Dudağının köşesinde kurumaya yüz tutmuş kanı baş parmağıyla kaşıyarak silmeye çalışmıştı her ne kadar başarılı olduysa. Abi kardeşin atışmalarının sona ermeyeceği kanatına vardığın da, boğazına gıcık kaçmış gibi yaparak bakışlarını kendi üzerine odaklamak istemiş, başarılıda olmuştu. Sesini sert tutmuş, karşısındaki admla ciddi konuşmaya başlamıştı. Her ne kadar Yiğit'in yaptığının farkın da olsa da can parçasını ondan uzaklaştıramaz, buna izin veremezdi.

- Ne yaptığının farkındayım Yiğit yalnız bilmelisin ki buna izin vermeyeceğim.

- Senden izin istediğimi sanmıyorum bay Bozkurt. Şimdi Güneş'i alıp giderekte bunu sana ispat edeceğim.

Kalbine beni alHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin