24 bölüm

9.9K 584 146
                                    



Kazanır sandı. Düşüncesizlikle yaptığı her şeyin sonunda kazanacağını sanarak yaptı her şeyi. Düğünün ardından 1 hafta geçmişti ama oluşan sessizlik canını sıkmaya gitgide onu boğmaya başlamıştı. Hatalarını elbette biliyordu lakin zamanın geri sarılmadığı gibi yaptıklarınında geri dönüşü yoktu. Esen rüzgara inat incecik kıyafetlerle bahçede yanında günahla bundan sonrasını düşünmeye çabalıyordu da her defasında o düşüncelerin içinde kendisini ölü buluyordu. Buz tutmuş ellerinin altında yumuşacık tüyleri okşayarak

- Sence bu acı geçer mi?

- ...

- Yanıtlayamıyorsun değil mi? Ben de cevap veremiyorum. Ruhum bedenimden çekilmiş gibi hissediyorum. Hiç geri gelmeyecek gibi.

Günah'ın onu mırıltılı sesler çıkartarak yanıtlamasıyla dudaklarına kondurduğu yamuk gülümsemeyle bir iki saniyelik baktığı sırdaşına yine kafasını düz tutarak nereye baktığını bilmeden yeniden aynı sessizliğe bürünmüştü. Dakikalar birbirini kovalarken evden gelen bağırış seslerinin tanıklığıyla yerinden irkilmiş

- Beklediğim gün geldi ha GünAh'ım.

Diyerek sırdaşına kolarını sarıp öptükten sonra derince nefesini içine verip kendisini her ne kadar hazır hissetmeğe çalışsada yine bugüne hazır olmadığını bilsede elden ne gelirdi. Her ne olursa olsun yaşanacaklardan kaçamazdı.

Küçük küçük adımlarla ilerleyip soğuk olan bedenine kollarını sarıp ısıtmağa çalıştığında kaç saattir hissetmediği soğuğu şimdi hissetmişliğine alayla gülümsemişti. Yüzünde alayla oluşan gülümsemeyle beyninde dönen düşüncelerle ne ara salon kapısından eve gerdiğinde üzerine yürüyen abisiyle irkilerek arkaya doğru kaçmaya çalıştığında Yiğit abisinin önüne geçen Şükrü durdurmuştu.

- Sen birde gülüyor musun? Elimde kalacaksın sen.

- Yiğit dur ne yapıyorsun?

- Bırak beni Şükrü yemin ediyorum ondan önce seni alırım ayağımın altına da hırsımı senden alırım.

- Sen kimi kimin ayağının altına alıyorsun lan konuştuklarına dikkat et.

- Etmezsem ne olur lan kardeş benim değil mi sana ne oluyor?

Asıl sohbetten ne zaman uzaklaşıp bu konuya geldiklerine bile kendileri düşünse anlayamazlardı. Güneş'te zaten kalkan kaşları, irice açılan gözleriyle anlamaz bakışlarla onlara bakıyordu. Aslında onların bu durumu normaldi çünkü Şükrü'yle Yiğit hiçbir zaman anlaşamaz küçük sözden dolayı bile kavga çıkartacak duruma gelirlerdi. Yalnız yüreklerinde her ikiside birbirlerini canlarını feda edecek kadar severdiler bunuda yüreklerinde gizli bir şeymiş gibi saklarlardı.

- Bana ne olduğunu sen gayet iyi biliyorsun. Saçmasapan konuşmaktan vazgeçte sakinleş. Onun kılına zarar verirsen seni gebertirim.

- Tövbe yarabbim şimdi konuşturacaksın beni.

- Yeterrrr yeter be. Ne yapmaya çalıştığınızı anlamıyorum. Benden ne istiyorsunuz.

Sesin geldiği yöne her iki adamda aynı anda kafalarını çevirdiğinde. Saniyelik yine birbirlerine bakıp genç kıza yüzlerini döndüklerinde sanki burda olma amaçlarını hatırlamışçasına öfke dolu gözlerle kıza bakmaya başlamıştılar. Tam ağızlarını açıp söz söyleyecektiler ki Gülru'nun salona girerek

- Ne oluyor burda çocuklar bu ne gürültü.

- Yok bir şey hala merak etme.

- Yukarıya gelen bağrışmalar ne peki?

Kalbine beni alWhere stories live. Discover now