31 bölüm

11.4K 556 37
                                    


Sevmek kadar sevilmekte önemlidir. Düşünsenize aşkınız karşılıksız değil. Sevdiğin yanında, elini ne zaman uzatsan tutabiliyorsun bundan muhteşem bir şey var mıdır.

Ya sevilmemek? Kanser gibidir her gün biraz daha işler bedenine acısını. Sızlatır ilk yüreğini, sonra acıtır, yakar en sonunda geriye külleri kalır. Rüzgarla beraber onlarda uçup gider geriye boş bedenden başka bir şey kalmaz.

Yaşadı tüm bunları her saniye, her dakika, her gün, her ay ve hatta yıllarca. Duymadılar çırpınışlarını, yok olup gitmelerini aldırmadılar bile. Şimdi o neden kulak kabartmalı, denilen sözlere inanmalıydı. Bu dünyada acının katbekat fazlasını yaşamıştı. Şimdi kuru bir özürle geçer miydi? Kalbini yeniden isteyen adama ilk günkü gibi pırpır atan kalbi verebilir miydi? Ama ondan önce asıl sorulması gereken bir şey vardı o bedende hala aşkı için atan kalbi var mıydı? Bunu sadece Güneş biliyor, yanıtlamasıda ona düşüyordu.

Duyduklarının şokunu atlatamayan genç kız şaşkınlıkla kalakalmıştı, ne diyeceğini, nasıl tepki vereceğini bilebilmiyordu. Sahi ne söylemesi gerekiyordu şimdi?

- Bir şey ya da her hangi bir tepki vermeyecekmisin can parçam?

Bir iki adım geriye adım atarak aralarında ilk mesafe yarattı. Bu adama ne kadar yakın durursa kendisine ve bedenine söz geçiremiyor, yapacaklarından korkuyordu. Çünkü çocukluğundan bu yana beklediği, kulaklarının gözlerinin görmek istediklerini sevdiği ona altın tepside sunuyordu.

Gözlerine dolan yaşları ilk defa adamın karşısında akmasın diye direnmedi, daha da aksın istedi aksın ki sevdiği de halini görsün. Sevdiğim dediği kadını ne hale getirdiğine şahitlik etsin. Yüzüne gelen iki tutam saçı titreyen ellerine rağmen zar zor geri ittiğinde yeni yeni aklını toparlamayıda başarabiliyordu, yüzüne saçma sapan gülümsemeyi yerleştirip Şükrü'ye odakladı tüm bakışlarını

- Benden neden vazgeçtin? Senin yaptığın işe saygım sonsuz ancak bana yaptıkların? Seni haklı bulmam için nedenlerin ne?

Açık kartlarla oynama vaktiydi artık. Gizlenecek hiçbir şey olmayacaktı artık bu yoldan sonra ya biz denilecekti ya da sen, ben kelimeleri kullanılacaktı.

- Salona geçsek. Böyle ayak üste konuşmasak.

- Peki tamam. Geç hadi içeri.

Şükrü'yü beklemeden salona ilerleyerek kendisini koltuğa atmıştı. O zaman Şükrü'ye içinden bir teşekkür bile etmişti. Ayaküstü konuşmak gerçektende olmayacaktı, şimdi kurulduğu koltukta kendisini az öncekinden daha bir rahat hissediyordu. Karşısına geçip oturan adamla aklındakileri kovarak tüm düşüncesini ona odaklamıştı.

Yıl 2014

Odasında bir o yana bir bu yana giden adama göz devirerek bakmıştı. Sabahtan beridir volta atan adama ne diyeceğini bilmiyordu.

- Abi bir dursan artık, başım döndü. Hatırlatırım oturarakta düşünülüyor.

- Şakanın sirası değil Soner. Tüm hırsımı senden çıkarmamı istemiyorsan sus.

- Tamam nasıl istersen sustum.

Neyi nasıl söyleyeceğini bilmiyor kafasında dahi şekillendiremiyorken böyle önemsiz sözlere vakit harcamayacaktı. Aslında Soner'e en büyük teşekkürünü sunmalıydı çünkü her şeyde olduğu gibi bu durumda da onun yanında durmuş destek oluyordu. Hiç çekinmeden tüm duygularını ona söyleyebiliyorsa bu yine Soner'in sayesindeydi. Eğer bu durumu yaratmasaydı en yakın arkadaşı olmasına rağmen ona hiçbir şey söyleye bilmeyecekti. Kafasını dağıtmak amaçlı

Kalbine beni alWhere stories live. Discover now