1- Kız Kulesi

1.9K 346 1.4K
                                    


🎵Because I'm Stupid🎵

*Peki bir insan neden bir yabancıya koskocaman bir defteri heba eder? Neden bir insan kalbinin derinliklerindeki sözcükleri bir yabancıya israf eder? Ya da başka bir düşünceyle;bu israf olur mu?*

03.01.2017

Şehrin beyaz gelinliğini giyinmesine karşın, güneş gösterişli bir şekilde boy gösteriyordu ve ışıkları pencereden içeri süzülerek, gözlerini kırpıştırarak açan, toprak rengi gözlerin sahibi olan adamla buluşuyordu. Yatağından hızlı bir şekilde çıkıp üstünkörü bir kahvaltı yaparak bardakta yarım bıraktığı meyve suyunu kafaya diktikten sonra gerekli olan birkaç kitabını aldı ve arabasına binerek yola koyuldu Arın.

Kırmızı bir spor araba onun en çok istediği şeydi. Babasının Gürsoy holdinginin sahibi olmasına rağmen Arın hiç bir zaman kendisini diğer insanlardan üstün görmemişti. Her zaman çok çalışmış, bulunduğu konuma bileğinin hakkıyla gelmişti. İstediği üniversiteyi kazandığı zaman da babası ona arabasını armağan etmişti.

On beş dakikadır aynı yerde duran Arın, artık korna ve küfür seslerinden bıkmıştı. Alışkındı İstanbul trafiğine ama bu onu yoruyordu. Muhtemelen kar yüzünden önde biri kaza yapmış ve bu da trafiği tıkamıştı. Sol tarafta bir sokak bulunuyordu. Arın direksiyonu o yöne doğru kırdı.
Arabasını uygun bir yere park ettikten sonra kitaplarıyla birlikte arabadan indi ve yürümeye başladı.
Yaklaşık on dakikadır yürüyordu ve soğuk tüm hücrelerine işlemişti. Montuna iyice sarıldı ısınabilme ümidiyle. Etrafa bakınırken birden sarsıldığını hissetti. Bir şeyin ona çarptığını veya onun bir şeye çarptığını...

Kafasını döndürdüğünde yerde birçok kitapla karşılaştı. Karların içinde duran kitapları ve bir başkasının kitapları... Arın başını yavaşça yukarı doğru kaldırırken bir yandan da çarpıştığı kızı süzüyordu. Siyah dar bir pantolon giyinmiş, üzerinde yeşil bir montu olan ve upuzun, düz siyah saçların sahibi bir kızdı bu. Arın'ın gözleri kızın gözlerine değince ürperdiğini hissetti genç adam. O kısa saniyelerde yepyeni bir dünyaya adım attı. “Gümüş kadar gri olan gözleri bir salisede beni ürpertmeye yetiyorken, içine dantel gibi işlenmiş zümrüt yeşili ayrıntılar nasıl oluyor da yakıp kavuruyor bedenimi?” diye düşündü adım attığı dünyada. Fakat bu gözlerin sahibi Arın'ın üzerinde bir şimşek etkisi yarattığının farkında bile değildi. Çoktan kitaplarını toplamış ve tek bir söz bile etmeden yürümeye başlamıştı.

Arın olduğu yerde öylece kalmıştı. Kızla gözlerinin buluştuğu an ve kız giderken onda farklı bir şeyler hissetti. Aceleci, korkak aynı zamanda güçlü bir duruş sinmişti üzerine. Genç adam hala ayağa kalkmamıştı ve kafası kızın gittiği yöne çevriliyken beceriksizce yerdeki kitapları topladı. Kız gitmişti ama Arın hala o yöne bakıyordu. “Afedersin.” dedi özür dilemeyi unuttuğunu fark ederek kısık bir sesle. Sesinde sanki kız onu duyabilecekmiş gibi bir tını vardı. “Kız Kulesi'nin sesi nasıl acaba?” diye düşündü birden. Kız Kulesi de nerden çıkmıştı? Ama güzel bir benzetmeydi bu. Denizin hırçın ve gelen onca insanı isteksiz karşıladığı zamanlardaki griliği sanki kızın gözlerine hapsedilmiş gibiydi. Onca hırçınlığa rağmen, İstanbul'a dantel gibi işlenmiş güzelliğiyse, kızın gözlerine işlenmiş yeşillikle bağdaştırılabilirdi. Birden silkelendi ve ayağı kalktı. Kitaplarını sıkıca tuttu tekrar düşeceklerinden korkuyormuş gibi bir ifadeyle. Titreyen bedenini yere çivi gibi sabitlemeye çalışmasından, bir şoku atlatmaya çabaladığı belli oluyordu.

Kafası dağınık bir biçimde yürümeye devam etti ve kısa bir süre sonra okula vardı.

Dersinin başlamasına henüz bir saat vardı. Arın her zaman her yere erken giderdi. Zamanın kıymetini bilen insanlardandı. Hayat yekpare değildi sandığımız gibi. Ve o bunun farkındaydı. Kum saatinden akan her kum tanesi yaşam dediğimiz sürecin tane tane akıp gitse bile kısa bir süre içinde biteceğinin göstergesiydi. Arın oturmak için kafeteryaya girdi. Etraf çok kalabalıktı ve oturacak bir yer bulmak oldukça zor görünüyordu. Bir çay aldıktan sonra biraz etrafa bakındı. Tam o sırada kantinin girişinde oturan bir grup kızdan kızıl saçlı olan,
"Hey Merhaba! Burada bir kişilik yer var gelmek ister misin?" diye sordu.
Fakat Arın bu teklife pek sıcak bakmadı. "Hayır, teşekkür ederim." dedi ve nazikçe gülümsedikten sonra kızın göz devirmesi eşliğinde balkona çıkarak oradaki banka oturdu.
Her zaman böyle oluyordu. Arın kızlardan gelen teklifleri geri çevirince insanlar onun kendini beğenmiş, kibirli, ukala, olduğunu düşünüyorlardı. Bunlardan çok sıkılmıştı. Her insan, her insana ilgi duymak zorunda mıydı? Artık herkes fazla hafife alıyordu bir insanla birlikte olmayı. Ama Arın bir ilişkiye başlamak için duygusal bir bağ olması gerektiğinin farkındaydı ve bu yüzden hayatına pek fazla insan almamıştı. Diğerlerinden farklıydı işte. Ve insanlar, kendilerinden farklı olanlara her zaman kötü sıfatlar yapıştırırlardı. Arın’da bu sıfatları görmezden geliyordu onlardan olmamanın verdiği mutlulukla.
Biraz gözlerini kapatmak, temiz havayı içine çekip rahatlamak istiyordu. Elindeki kitapları ve çayı oturduğu bankın boş kalan kısmına koyarken bir şeyin fazlalığını fark etti. Farklılığını...

Kırmızı, deri defteri hızlı hareketlerle eline aldı Arın. Bunun kendisine ait olmadığına emindi. Yeni bir deftere benziyordu. Hemen az önce yaşadığı olayı anımsadı. “Bu defter Kız Kulesi'nin olmalı.” diye geçirdi içinden Arın ve birden ayaklandı. Onunla konuşma fikri üzerinde büyük bir mutluluk etkisi yaratmıştı. Fakat içindeki dünyada açan güneş birden tüm ışıklarını alıkoydu o dünyadan. Arın suratı asık bir biçimde yerine oturdu. Kim bilir neredeydi şimdi o gözlerin sahibi?
Defterde bir adres veya telefon numarası olabileceğini düşündü. Böylece ona ulaşıp defteri kıza verebilirdi. Fakat defteri açıp açmamak konusunda emin değildi. Bu özel bir defter olabilirdi. Tanımadığı birinin bu defteri karıştırdığını öğrenirse çok sinirlenebilirdi kız. Fakat defteri açmadan da kıza ulaşmanın bir yolu olmadığını düşündü Arın. Meraklı dokunuşlarla defterin kapağını açtı...
Karşısına siyah bir sayfa çıktı önce. Burada bir şiir vardı.

Denizlerden aşağıda,
Gökyüzünden yukarıda;
Biri var kaybolmuş
Bulunmayı bekleyen.
Sepeti;
Yerden topladığı yıldızlarla;
Ve gökten ödünç aldığı
Çiçeklerle dolu olan biri.
Kalbi bir gezegen olan,
Gezegeninde hayat olmayan
Kimsenin yaşamadığı biri.
Siyaha hayran, gökkuşağındaki.
Aya hayran, gündüzdeki.
Ve Güneşi sever, karanlıktaki.
Dizlerinde yara yoktur
Çünkü kalbindekiler kâfi...


"Etkileyici." dedi Arın şaşkınlıkla. Beklediği şey kesinlikle bir şiir değildi. Sonra yaprağı çevirdi.
İlk sayfada, Derin'den Yabancı’ya… yazıyordu.

Ne demekti şimdi bu? Arın kafası karışmış bir şekilde biraz daha baktı iki kelimeden oluşan kelime oyununa. Fakat bu bir kelime oyunu değildi. Defterin sahibinin adı Derin'di ve bu defteri hiç tanımadığı birine yazmıştı. Sonra bir gülümseme belirdi genç adamın yüzünde. “Demek adı Derin. Kız Kulesi Derin...”

Peki bir insan neden bir yabancıya koskocaman bir defteri heba eder? Neden bir insan kalbinin derinliklerindeki sözcükleri bir yabancıya israf eder? Ya da başka bir düşünceyle, bu israf olur mu?
Arın sinsi sinsi gülümsedi. Kendisi de bir yabancı değil miydi? Bu defteri okuyabilirdi...

Önce etrafa bakındı. Kimsenin olmadığına emin olduktan sonra defterin yaprağını çevirdi. Kalbinde heyecan, zihninin koridorlarında dolaşan korku ve gözlerinden bile okunabilen büyük bir arzuyla...

_____

Yorum ve beğenileriniz benim için çok önemli..♥

AYNALAR Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin