-26- İntikam Vakti Yaklaşıyor

360 88 9
                                    

          🎵Metallica: Here Comes Revenge 🎵

*Buharlaşıp yüreğine yükselen acılar, yeryüzüne dökülmeliydi tekrar. Öyle değil mi? *

                  İnsan hata yapmaya eğilimli bir varlıktır. Bazen onca uyarıya rağmen kendi bildiğini okur ve sonunda yıpranmış bir halde "Sen haklıymışsın." der onu uyarıp yardım etmek isteyen kişiye. Oysa haklı olmak isteyen kim? Haklı olmanın güzel bir şey olduğunu düşünenler var. Fakat haklı olmak, içinde acıyı, pişmanlığı, yorulmuşluğu barındıran; ben seni dinlemedim, sözünü ezdim geçtim ama doğru söylüyormuşsun anlamına gelen bazen de ağlamak için bir omuz gerektiren kelime grubudur. İki tarafı da üzen iki kelimelik bir kalıbı kullanmaktansa onu kullanmamak için elimizden geleni yapmak daha iyidir bazen. Hatta her zaman...

              Derin müzik sınıfına girdiği an Arya'nın ona "Sen haklıymışsın." diyeceği günlerin yaklaştığını anladı. Kıvanç elinde gitarla bir şeyler çalarken Arya'nın başı onun omzunda, gözleri kapalı Kıvanç'ı dinliyordu. Geldiğini belli etmek için boğazını temizledi Derin. Başını kaldırıp karşsında en yakın arkadaşını gören Arya, uzun süredir gözlerinde biriktirdiği kum tanelerini ters çevirdi ve zaman genç kızın gözlerinde kum saatinin eşliğinde akmaya başladı. Zaman kavramının göreceli olduğunun en ispatlayıcı anlarından birini yaşıyorlardı. Arya'nın gözleri suçluluk duygusuyla dolup taşarken kalbine tezat bir şekilde beyni ona "Sen yanlış bir şey yapmıyorsun." diyordu. Yıllardır süregelen beyin ve kalbin savaşı artık Arya'ya da ev sahipliği yapıyordu. Kıvanç elindeki gitarı bir kenara bırakıp yavaşça ayağa kalktı ve çarpık bir gülümsemeyle bakışlarını Arya'dan Derin'e çevirdi. "Hoş geldin şair kız." Kıvanç'ı görmezden gelerek "Benim sessiz bir yere ihtiyacım var. Size iyi eğlenceler." Dedikten sonra kulaklarına hayali bir tıpa tıkayarak çıktı kapıdan Derin. Arkadaşının arkasından seslenişlerini duyarsa kendini tutamayıp ona kızacağını biliyordu çünkü.

                           Kum saati onlarca kez dönerken gecenin karanlığında akrep dokuzun üzerinde yelkovansa onu bir gölge misali izleyerek altının üzerinde kendine yer bulmuştu. Derin uçurumdaydı yine. Kum taneleri şimdinin ve geleceğin köprüsünün tam ortasında asılı kalmıştı. Ne ilerliyordu zaman, ne de yerinde sayıyordu. Zaman kavramı var mıydı o an Derin için, bu da meçhuldü. Eliyle bir evi işaret etti. Daha çok etrafa serpiştirilmiş ışıkları gibi gözükse de karşısındaki manzara, gözleri bir eve ağ atmıştı işte. "Beş kişi." dedi. Yutkundu. Cebinden alerjisi olan mandalinayı çıkartıp uçurumdan aşağıya savurdu. Mandalina kum saatinin tanelerinden önce davranarak hızla aşağıya doğru düşerken, Derin'in gözlerinden de bir dala düştü. Ve her zamanki gibi diğer damlalarda onu takip etti. Ağlamak değildi bu. Sessizce göz yaşlarının akmasına izin verirken devam etti Derin. " Anne, baba, babaanne ve iki çocuk. Çocuklardan büyük olanı kız küçük olanı erkek. Yıllardır huzurlu bir şekilde yaşıyorlardı fakat babaannenin eve gelmesiyle huzur bozulmaya başladı. Yine de birbirlerine bağlılıkları sarsılmaz bir temel üzerine kurulduğu için hala mutlular." Derin bir nefes verdi. Kum saatinin taneciklerinin geleceğe doğru akması gerekirken, ilk tane çoktan geçmişin bulanık sularını dağıtmaya başlamıştı. Arın'ın sesi geldi kulaklarına.

"Hadi bir oyun oynayalım. Ben buraya gelince hep oynarım. Bu evlerden birini seçiyorsun ve o evde kaç kişinin yaşadığını, nasıl kişiler olduklarını falan tahmin etmeye çalışıyorsun."

Bu oyunu saçma bulup güldüğünü anımsadı ve bir kahkaha patlattı hala akmakta olan gözyaşlarının arasından. 

"Hayatıma ansızın girişinin hesabını bana nasıl vereceksin Arın? Bana hayatımı kendimle geri verip, o hayatı elimden almanın hesabını nasıl vereceksin?"

AYNALAR Where stories live. Discover now