-19- Dost

362 101 96
                                    

Yavaş adımlarla yürürken dinlediğim şarkının mesaj bildirimleri yüzünden sürekli durması artık canımı sıkmaya başlamıştı. Onca cevapsız mesaj ve aramanın sahibi Arın'dı. Ne bekliyordu? Hiçbir şey olmamış gibi davranıp onunla konuşmamı mı? Gitmişti işte. Beni bırakıp gitmişti.
Şarkıya eşlik ederek devam ettim yürümeye. Bu şarkı tam bana göreydi…
Kolumdaki elle irkildim ve yerimden hafifçe zıpladıktan sonra arkama baktım. Al başına belayı…  Daha bir hafta olmuştu karşılaşalı. Şimdi ne diye karşıma çıkmıştı yeniden? Kulaklıklarımı çıkarıp ne var dercesine başımı salladım.
"Hayat bizi sürekli karşılaştırıyor Derin'ciğim."
Sapık dememiş miydim? "Ciğim,cığım,ım,im,m gibi eklerden pek hoşlanmıyorum." diyerek yapmacık bir gülümseme kondurdum dudaklarıma.
"Ben de bu eklerden hoşlanmayanlardan hoşlanıyorum."
Tam bir belaydı. İç çektim ve kulaklıklarımı takarak geri döndüm. Tam adım atacakken yine kolumdaki el durdurdu beni.
"Kolumla problemin ne senin?" diye bağırdım. Tamam belki yakışıklı olabilirdi. Ama yakışıklı diye ona iyi davranamazdım öyle değil mi? O zaman Arın'a da iyi davranmam gerekiyordu. Berk tam cevap verecekken telefonum çalınca ona bakmak yerine ekrana baktım. Arın der demez onun araması evrenin bana oynadığı bir oyun olmalıydı. Tabi ki yine kapattım…
"Sevgilin mi?"
Tek kaşını kaldırarak sorduğu bu soruyu sorarken, sorusunun ciddi bir soru olduğu soruyu soruş tarzından belli oluyordu. Sorular!
"Seni ilgilend..."
"Sevgilin mi?" diye sordu tekrar ısrarcı bir tonda cümlemi keserek.
Evet deyip kurtulmak vardı ama yalan söylemek istemiyordum. "Hayır." dedim omuz silkerek.
O an tüm ciddiliği bozuldu ve eski sempatik haline döndü. Hayır. Sempatik demiş olmam, sapık olduğu hakkındaki düşüncelerimi değiştirmiyor.
"Yani Derin’ciğm nerde kal..."
"Sevgili olmamamız olmayacağımız anlamına gelmiyor ve ciğim ekinin kullanılmasından hoşlanmadığımı söylediğimi hatırlıyorum."
Tabi ki Arın’la sevgili olamazdık! Bunun ihtimali üzerine konuşmak bile saçma. Olmam. Oda olmaz zaten.Olur mu? Olursa olsun canım, o olsa da ben olmam.
Ben içten içe kendimle tartışırken Berk bana bir adım yaklaştı ve tekrar kolumu tuttu. Kolumla alıp veremediğinin ne olduğunu bilmiyorum…
Saçlarımı eliyle arkaya ittirdi ve kulağıma yaklaştı.  "Benimle oynama Derin. Benimle oynadığın o beyninle öyle bir oynarım ki, bir bakarsın bana aşık olmuşsun." dedi adeta tıslarcasına. Yüzüme çarpan nefesi bacaklarımın titremesine neden olmuştu. Nefesi bile beni titretirken dediğini yapabileceği konusunda inancım tamdı. Gerçekten ürkmüştüm.
“Uzaklaşır mısın.” dedim sert olmaya çalışarak ve bir adım geri çekildim. Elimdeki telefonu birden çekti. Ne yaptığını sormama gerek kalmadan kendi telefonu çalınca anladım. Numaramı almıştı!
"Numaramı telefonuna kaydettim. Ve senin numaranı da aldım."
"Fark ettim." dedim göz devirerek. Ekrana bakınca gözlerim tekrar devrildi. Bu artık istem dışı yaptığım bir şeydi.
"Yakışıklı prensim mi?"
"Ah evet." dedi saçlarını karıştırıp, kafasını yere eğip yeşil gözlerini parlata parlata gülerken. Ah hayır. Bu hareket sadece Arın’ da güzel duruyordu. Sanki gülmek sadece ona özel bir şeydi. Gülmek, sadece ona yakışıyordu. Düşündüklerimin farkına varınca gözlerimi kırpıştırdım. Bana ne oluyordu da
onun hakkında böyle konuşuyordum. Kendime kızdım. Bunu yapmamam gerekiyordu.
"Ve ben de…" dedi bir ekrana bir bana bakarken. Düşüncelerimin arasından sıyrılıp bıkkınlıkla onu dinledim.        "Asi kelebek diye kaydediyorum."
Yutkundum. Hayat sürekli yutkunmama neden olacak hamleler oynuyordu bana karşı. Fakat bu yutkunuşlarımın en sızılı olanlarından biriydi. Ben asi kelebek falan değildim. Kavanozdaki kelebektim… Bana sadece Arın kelebek demeliydi. Gözlerimin dolduğunu hissettim ve başımı yere eğdim. Ne yani, onun başlattığı cümleleri bir başkası mı devam ettirecekti? Derin bir nefes aldım. Yaptığım şey kendime acı vermekten başka bir şey değildi. Maskemi taktım ve Berk’in yüzüne baktım. Tek kaşımı kaldırıp onu şöyle bir süzdüm. "Cıvık, sulu, geniş bir insana göre fazla asiyim. Haklısın."
Omuz silkti ve yine kafasını eğip gülümsedi. Bana onu hatırlatmaktan vazgeçmeliydi… Gitmem gerektiğini söyledim. Beni gideceğim yere bırakmayı teklif etse de kabul etmedim ve kulaklığımı takıp gülümsedikten sonra tekrar arkamı dönerek yürümeye başladım.
Birkaç dakika sonra rehberi açtım. Yakışıklı prensim olarak kayıtlı olan Berk'i  Sapık olarak yeniden kaydettim. İlk kez psikologta karşılaştığım bu adamın belki de benim gibi derin bir hikayesi vardır diye düşünüp ön yargımı biraz kırmaya çalıştım içten içe.

               ♛

"Cidden bana ilk dostun olduğumu mu söylüyorsun?"
Göz devirdim. "Türkçe konuştuğumu sanıyorum."
Arya’yla birlikte şarkı söylediğimiz günden sonra yakınlaşmış ve adım atamama durumumuzu kırıp gerçekten yakın iki arkadaş olmuştuk.
Kıkırdadı ve "Sadece… Bu çok farklı." dedi.
Omuz silktim. "İlk sevgilim olduğunu söylemedim ve ya kızlardan hoşlandığımı falan."
"Kaç sevgilin oldu?" dedi hemen heyecanla. Bu kız cidden beni çok yoruyordu.
"Hiç."
Birden durdu ve gözlerini pörtleterek bana baktı. Yolun ortasında duruyorduk. Tamam, kaldırımın ortasında...Ama ona “Ben aslında bir vampirim.” falan dememiştim. Bu kadar da ilginç olmamalıydı. Ben yürümeye devam edince bir süre olduğu yerde kaldı. Sonra o da bana yetişmek için hızlı adımlarla yürüdü ve bir soru daha sordu.
"Kızlardan hoşlanmıyorsun öyle değil mi?"
"Ah, merak etme güvendesin." dedim burnumdan nefes verip gülerken.
Kıkırdadı."Aslında benim de ilk dostum sensin diyebilirim. Yani... Sana bakınca, senle bana. Öncekiler pek dost gibi durmuyor."
"Ne varmış senle bende?" Bunu gerçekten merak ediyordum. Şimdiye kadar hiç dostum olmamıştı ve bu konularda nasıl davranılacağını pek bilmiyordum. Ama ilginç bir şekilde Arya'yla çok iyi gidiyordu ve bu korktuğum kadar da zor bir şey değildi.
"Bir kere çok çabuk dost olduk. Çabuk anlaştık, çabuk güvendik. Ben önceden hep temkinli davranırdım ama sana
her şeyimi döktüm hiç düşünmeden. Gerçi birbirimize adım atmakta biraz sıkıntı yaşadık ama olsun."
"Her insanın bir yansıması vardır bu dünyada. Seninle ne kadar çok zıtsak o kadar da aynıyız."
Gülümsedi ve gözlerimin içine bakarak kalbime kazınacak sözcükleri fısıldadı. “Aynıyız, aynayız.”
Görünen o ki aynalar hayatımın her yerinde karşıma çıkacaktı. Beni ben yapan, beni mutlu eden ne varsa içinde aynalar da vardı. Eğer bu bir tesadüfse çok güzel bir tesadüftü. Hayat bana karşı yaptığı zorlayıcı hamlelerin ardından ödüllendirmesini de biliyordu galiba. Arya’nın kurduğu cümle yeni yeni düşünceleri peyda ederken zihnimde yanımızda önce yavaşlayıp sonra duran arabayı fark edince önce birbirimize baktık sonra da yutkunduk. Bu kız gerçekten aynamdı… Gözlerimizle anlaşıp hızlı adımlarla kaçmayı planladık. Tedirgin olmuştuk. Bir insanla tek kelime etmeden bile anlaşabilmek dünyanın en özel şeyiydi. Bunun tadını çıkartıyordum. Tam adımımızı atmıştık ki cam açıldı ve tanıdık bir ses ismimi zikretti.
"Derin!"
  Kapı açıldı ve arabadan Bora bey çıktı. Çıktı çıkmasına da, bu adam şimdi nereden çıktı?
“Arabadan çıktı.” diyen ve her daim espri yapabilme yetisine sahip iç sesimi susturup artık bir şey söylemem gerektiğini fark ettim.
"Bora Bey?"
               ♛

"Kızım anlatsana hadi!"
Bu kıza biri beni çekiştirmemesi gerektiğini söylemeliydi. "Ya tamam anlatacağım dedim ya! Şu eve bir girelim."
Nasıl anlatacaktım peki? Önce Bora Bey'in kim olduğunu söylemem gerekiyordu. Bunun içinde intihar mevzularına girmem gerekiyordu. O zaman da neden intihara kalkıştığımı soracaktı. Yani kısacası hayat hikayemi anlatmak zorunda kalacaktım. Sen ne diye yanımda Arya varken gelirsin ki be adam?
Kapıyı çaldık ve açılmasını beklerken, annemin nasıl şaşıracağını ve mutlu olacağını kurguladım kafamda. Şu kapıya getirdiğim ve eve soktuğum ilk insan Arın'dı, ikinci de Arya olacaktı.
Sonunda kapı açıldı. Annem büyük bir iç çekişle ve gözlerinin parlamasıyla "Derin!" diye bağırdı kulaklarımızı sağır etmek istercesine. Mutluluğunu bu kadar belli edeceğini düşünmüyordum açıkçası. Arya dudaklarını birbirine bastırmış, kaşlarını kaldırmış, şaşkınlıkla öylece annemin tepkilerini seyrediyordu. Böyle karşılanmak ona da garip gelmişti. Kız yıllardır annemle birbirimizi görmediğimizi falan sancaktı. Annem de sonunda bu muhteşem ötesi mutlu olma sebebine dönüp "Kızım hoş geldin. Adın ne senin?" diye sordu.
"A-arya."
Şu haliyle tam bir şebek gibi gözüküyordu. Annem sonunda hala bizi içeri almadığını fark edip "Ah, kızlar geçin içeri hadi kusura bakmayın." dedi.
Biz odama çıkarken bize atıştırmalık bir şeyler getireceğini söyledi. Tabi bana göz kırpıp otuz iki dişini
göstermeyi de ihmal etmedi. Onun mutluluğu, benim mutluluğumdu.
Odama çıktık, üzerimizi değiştirdik ve yatağa oturduk. Arya heyecanla hemen anlatmamı istedi. Ben nasıl anlatacağımı, nerden başlayacağımı düşünürken annem odaya geldi ve "Derin, kapıda biri seni bekliyor." dedi gülümseyerek. Bu gün annem şaşkınlıklardan kalp krizi geçirmeseydi iyiydi. Ama sahi, kimdi gelen?
"Sanırım bana anlatman gerek başka şeylerde olacak Derin." dedi Arya sinsi sinsi sırıtarak.
Sanırım…

AYNALAR Where stories live. Discover now