-5- Küflenmiş Kalp

870 225 877
                                    

🎵Matco Carta- La forza mia🎵

Mürekkebim bitti. Ve ben kırmızı bir kalemle yazmaya devam edeceğim sevgili yabancı. Kanlı, canlı bir renk olsun....

Gözlerimi yepyeni bir güne açmıştım. Yatağımın tam karşında pencere vardı ve uzun zamandır beklediğim şeyin olduğunu görünce yataktan heyecanla fırlamıştım. Doğa beyaz gelinliğini giyinmişti... Hafta sonu olmasıysa büyük bir şanstı. Hem bak şimdi de kar yağıyor. Ne güzel rastlantı öyle değil mi?

Camı açtım ve elimi dışarıya doğru uzattım. Kar tanelerinin elime düşmesine bayılıyordum. Havaya doğru nefesimi verdim. Nefes verdikçe duman çıkıyordu. Böyle küçük şeylerle eğleniyordum işte. Sonra camı kapatarak hızlı bir şekilde kalın mavi kazağımı, siyah pantolonumu giyindim ve saçımı tepeden ördüm. Bir an önce kahvaltımı bitirmek sonra da dışarı çıkmak istiyordum.

Neşeli bir şekilde merdivenlerden indim. Gülümseyerek aşağıya indiğim sayılı günlerdendi. Tam ağzımı açıp günaydın diyecektim ki oturma odamızda bir kişinin fazla olduğunu fark ettim.

O kahverengi kıvırcık saçları olan, ela gözlü, yuvarlak gözlük takan, ortalama otuz otuz beş yaşlarında bir adamdı. Takım elbise giyinmişti. Bir an herkes bana doğru baktı. Gerildim. Sanki vücudumdaki etleri cımbızla bedenimden çekip alıyorlardı. Ellerimi nereye koyacağımı, nasıl duracağımı, ne demem gerektiğini bilemedim. Annem beni anlamış olacak ki söze girdi.

"Gel kızım, Kağan Bey ile tanış."

Biraz yaklaştım ikisine doğru. Babam ortalıkta gözükmüyordu. Ağzımı bile açmadım.

Adam ayağa kalktı ve "Merhaba Derin." dedi elini uzatarak.

Adımı nerden biliyordu? Sen olsan senin de ilk düşüneceğin şey bu olmaz mıydı yabancı? Ah, bilmiyorum belki de olmazdı. Ben her zaman en son düşünülmesi ve yapılması gereken şeyleri yaparım.

Tahminime göre bir seksen beş boylarındaydı. Bileğinde dikkat çekecek kadar pahalı bir kol saati vardı. Alnında da iki ben. Tırnaklarıysa bir erkekte olması gerekenden daha uzundu. Sakın gülme bana yabancı. İnsanları incelemeyi seviyorum. Hani annemiz kızdığında halı desenlerini inceleyerek o anı atlatırız ya, ben de bu tür gergin anları böyle atlatıyorum. Bu sırada adama cevap vermeyi ihmal etmiştim. Oda umudunu kesmiş elini geri çekmişti.

"Merhaba." dedim annemin yanına ilişerek. Sonra ne oldu biliyor musun? Ben annemin yanında kendimi görünmez kılmaya çalışırken o beni tatmin etmek ister gibi gözlerini kapayıp açtı ve omzuma hafifçe dokunarak beni bırakıp oradan uzaklaştı, gitti... Beni salonun ortasında o adamla bırakıp gitti. İnsanlarla nasıl konuşacağını bile bilmeyen kızını bir insanla bırakıp gitti. Hafife alma bunu. Dilini bilmediğin bir ülkeye gitmekten de kötüydü bu.

Ama hayat öyledir ki sen dur dedikçe yeni sürprizler yapar sana. Tam "Bittim, daha fazlası olamaz." dedim ve daha fazlası oldu. O an bir kez daha öldüm. Ölerek yaşamak, ölmekten daha zor yabancı...

"Ben senin doktorunum." dedi bana o adam. O adam bana "Ben senin doktorunum." dedi.

Benim doktorum... Zihnimin içinde sözcükler dağılıyor, bitişiyor kendi kendilerine yeni cümleler kurarak yankılanıyorlardı. Benim bir doktorum vardı. Benim olan bir doktor. Neden benim bir doktorum vardı?

İç çekti. "Daha doğrusu psikolog."

Evet yabancı, söylediklerimi değiştiriyorum. Benim bir psikoloğum vardı. Benim olan bir psikolog. Neden benim bir psikoloğum vardı? Bu son soru saçma oldu değil mi? Benim gibi bir kaçığın neden psikoloğu olmasın ki?

AYNALAR Where stories live. Discover now