İçimin içi -8-

727 201 600
                                    

*Sen acıyı seyredebilir misin? Ben seyrettim..*

🎵 Lil Wayne- Mirror (ft. Bruno Mars) 🎵

Gözlerimi hafifçe araladım. Kar hala erimemişti ve oda soğuktu. Yorgana iyice sarıldım ve saate baktım. Okula gitmek için kalkmam gerekiyordu…
O gün psikolog Kağan Bey'e gidecektim.  Oldukça meraklıydım. Derslere pek kafamı veremedim. Ama bende bir şeyler ufakta olsa düzelmişti. Artık derste parmak kaldırabiliyordum mesela. Ama yaptığım o saçma şeylerin de bir açıklaması yoktu.
Saat dörde geldi. Zilin sesiyle hemen yerimden fırladım. Psikoloğun yolunu tuttum. Hava soğutu, montuma sıkı sıkı sarıldım.
"Merhaba!" diye bağırdım içeri girdiğimde. Kimsenin olmaması beni mutlu etmişti.
"Hoş geldin Derin. Ben de seni bekliyordum. Geç otur!" diye bağırdı Kağan Bey. Sesin geldiği yöne baktım ama gitmedim. Oturdum.
Ben de seni bekliyordum. Nedeni ne olursa olsun hoş bir cümleydi bu. İlk defa biri tarafından beklenmiştim. Bir kaç dakika sonra yanıma geldi ve geldiği yere doğru bakarak "Nasılsın?" dedi.
"İ-iyiyim. Teşekkürler." dedim. Aldırış etmedi. Hadi geç içeri dedi baktığı yönü işaret ederek. Çantamı yere bıraktım ve montumu çıkarıp oraya koydum. İçeride ne olduğunu merak ederek ilerledim. Kapının kapalı olduğu bir yere döndürdü beni.
"Şimdi, gözlerini kapat ve ben aç diyene kadar açma." dedi.
İyice meraklanmıştım.  Yüzündeki ifadeyi çözememiştim ama hangi duyguyu yaşıyorsa içinde birer tutam heyecan ve merakın da olduğuna yemin edebilirdim. Gözlerimi kapattım. Kapının açılma sesini duydum. Kağan Bey omuzlarımdan tutup beni yönlenirdi ve bir yere doğru döndürdü. Sonra beni bıraktı. Ayak seslerini duydum, bir kaç adım attı.
"Şimdi aç gözlerini."
Açtım.
Etrafıma baktım. Her yerde aynı şey vardı. Özenle hazırlanılmış ve masraftan kaçınılmamıştı.
Her yerde ben vardım. Her yerde ayna vardı.
Ve tek farklı olan şey, kapının gerisinde duran Kağan Bey'di.
Soran gözlerle ona baktım.
"Sadece aynalara bak ve sana soruduğum soruları cevapla."
Başımla onayladım.
"Hangisi gerçek Derin?"
"Hiçbiri."
"Hangisinin kalbi atıyor?"
"Hiçbirinin."
"Kendine dokun. Ne hissediyorsun?"
"Atan bir kalp."
"Aynalardan birini seç ve gözlerinin içine bak Derin."
Birkaç saniye duraksamanın ardından arkamı döndüm ve arkamdaki aynada kendi gözlerimin içine baktım.
"Neden arkandaki ayna?"
İsteyerek arkamı dönmemiştim aslında. Ama sanırım Kağan Bey’in dediği gibi bilinçaltımız biz fark etmeden bir şeyleri ele veriyor.
"Her şey gözümüzün önünde olmayabilir. Bazı şeyler için arkamıza da bakmalıyız." dedim. Söylediklerime kendim bile şaşırmıştım.
"Yani geçmişimize." dedi Kağan Bey gülümseyerek.
"Sen arkanı döndün Derin. Bunu bilinçaltın yaptı. Sorunun geçmişte. Gözlerine dikkatli bak. Odaklan."
Baktım. Kendi gözlerimin içine dakikalarca baktım. Orada ne gördüm biliyor musun yabancı? Kırıntılar. Aslında duygularım yok olmamıştı, ben yok olmamıştım. Ama her şeyden çok az kalmıştı. Ben yok oluyordum yabancı. Bir insanın duyguları yoksa yaşamamalı. Aynaya baktıkça, gözlerime baktıkça yok oluşumu izledim. Yok oluşumun yavaşlığını ve acısını. Sen acıyı seyredebilir misin? Ben seyrettim.
Belki de saatlerce kaldık aynı durumda. Sıkılmadı. Bir sandalye çekti ve film izler gibi izledi beni. Ben de gözümü hiç ayırmadım aynadan. Sanki aynanın içine girmişim gibiydi. Şimdi birçok kalp atıyordu. Odanın içinde atan kalpler vardı. Baktıkça ben yansıma oldum, yansımalar ben. Film şeridi gibi geçti aynalardan sıra sıra her şey.  Aynaya son kez baktım gözümden bir damla yaş akarken. Yansımam da ağlıyordu. Aynalar da ağlıyordu artık halime. Sendeleyerek odadan çıktım ve girişteki koltuğa oturdum.
Kağan Bey hemen su getirdi. Suyu içtim titreyen ellerimle.
"Nasılsın?" dedi yutkunarak.
"Aldatılmış, aldattırmış ve aldatmaya şahit olmuş hissediyorum. Çalmış, çalınmış ve eksilmiş hissediyorum. Yaralanmış ve yaralamış…"
"Nasıl yani?"
"Teşekkürler. Ben her şeyi hatırladım. Ama artık çok geç. Telafisi yok Kağan Bey."
Arkamdan bağırsa da ben çoktan montumu ve çantamı almış koşuyordum. Bunu yapmam belki saçmaydı. Evet ona haksızlıktı. Ama orada kalıp bir şeyleri açıklayacak durumda değildim. Hayatım bir yalan yabancı! Ben bir yalanım, ben bir yalanın oyuncağıyım!
Montumu giyindim ve yağmurdan ıslanmış yollarda koşmaya başladım. Kaldırımlar bile benim yükümü taşıyamayabilirdi. İnsanlar vardı, onların arasındaydım ama korkmuyordum! Keşke korksaydım yabancı. Koştum. Koşabildiğim kadar hızlı koştum ki rüzgar çarpabildiği kadar sert çarpsın yüzüme acıyı. Koştum ki nefesim tükensin ve tüm soğuğu ciğerlerime iyice çekmek zorunda kalayım. Koştum ki unutayım, kendimi kaybedeyim. Bazen hatırlamaktansa, unutmak daha az acı verici oluyormuş yabancı. Bazen merakın beynini kemirmesi daha az acı vericiymiş unuttuğun şeyi sonradan hatırlamaktan. İş işten geçtikten sonra hatırlamaktan...
Koşa koşa eve geldim farkında olmadan. Eve baktım. Bu eve yüzlerce kez baktım  ama bu kez çok farklıydı. Gözlerim dola dola baktım. O ev kaybettiğim yıllarmış gibi baktım, korkularımmış gibi baktım, kurgularımmış gibi baktım. Ve ne dedim biliyor musun?
“Bu da bir hayal olsun.”
Bir kaçık olmak istedim yabancı. Şizofren olma korkusu tüm hücrelerimi ele geçirmişken, öyle olmak istedim.
Soğuktan pembeleşmiş ellerimle göz yaşlarımı sildim ve eve girdim. Annem beni karşıladı. Çantamı fırlatıp ona sarıldım. Ona şimdiye kadar hiç sarılmadığım kadar sıkı ve içten sarıldım. Ne yapacaktım ben şimdi? Annem biliyor muydu aldatıldığını? Ona neler yaşadığımı bana neler yaşattıklarını, onun arkasından neler yapıldığını nasıl anlatacaktım? Oysa… Oysa mutlu bir aile tablosu vardı karşımda. Ben o mutluluğa pek dahil sayılmazdım fakat annem ve babam oldukça mutlu gözüküyorlardı. Aşık gözüküyorlardı. Kendi derdime düşüp kör olmuştum. Anneme nasıl söylerdim şimdi her şeyi hatırladığımı?
Gözlerim yaşardı ve artık onları serbest bıraktım. Aksınlar. Aksınlar, acılarımı da alıp gitsinler. Annemin kokusunu içime çektim. Kulağına onu çok sevdiğimi fısıldadım. Binlerce kez özür diledim. Her şey için. Sıkı sıkı sarıldım. Beni bırakmadı. Öyle kaldık dakikalarca. Sevgi sözcükleriyle beni sakinleştirmeye çalıştı. "Ne oldu?" demedi yabancı. Anneler hisseder. Hissetmese de o an ne olduğunu açıklayamayacağını bilir. Anneler anlar yabancı. Annem beni hep anladı ama ben hep anlamadığını söyledim. Asıl anlamayan bendim. Bendim yabancı!

                                               ♛

Sıcaktı. Çok sıcaktı. Gözlerimi açmaya çalıştım. Ancak yarısını açabildim. Buğuluydu her yer. Pusluydu. Birileri konuşuyordu. Bir şeyler söylüyorlardı. Duyamadım.
Aradan belki saatler geçti, belki dakikalar bilmiyorum. Bu kez gözlerimin tamamını açabildim. Annem yanı başımda oturmuş, beni seyrediyordu. "Kızım?" dedi şefkatle. Gözleri kıpkırmızıydı. Ağlamıştı. Ağlatmıştım. Yutkundum. Boğazım kurumuştu.
"Su." dedim zar zor. Annem hemen komodinin üzerindeki sürahiden bardağa su döküp bana içirdi.
"Ne oldu bana?" dedim. Bayıldığımı söyledi annem. Acılarım beni bayıltmıştı. Beynim artık dayanamamıştı acıya. Ateşim olduğunu söyledi annem. İçimin yangını dışıma vurmuştu yabancı. Alnımda bir bez vardı. O bezde ısınmıştı. Bana dokunanı yakıyordum ben. Soğuk olan ben, buz kütlesi olan ben, bir ateşe dönüşmüştüm. Yaklaşanı yakıyordum, kendimi ise küle çeviriyordum... Çok yakında, yok olacaktım.
Bir hafta boyunca raporluydum. Yataktan zor çıkmıştım ve halsiz gözüküyordum. Sonra bir kaç gün okula gittim ve o sırada ne yapacağımı düşündüm.
İki gündür her yer karlı yabancı. Çok güzel değil mi? Tüm pislikleri örtüyor ve saf bir renk bırakıyor geriye.
Bu sözcükler son sözcüklerim. Gönül isterdi ki her şey farklı olsun. Ama ben kaldıramıyorum bazı şeyleri yabancı. Ağır geliyor. Benim yapacağım her şeyden kaçmak değil, kaçsaydım şimdiye kadar yapardım bunu.
Hayat bir oyun ve ben bu oyunu kaybettim. Hayat bir ipe bağlı ve o ip koptu benim için. Şimdi en yüksekte olacağım, çok yüksekte. Denizin ve karın güzel manzarası, rüzgarın güzel uğultusu olacak benimle. Ve gördüğüm son yüz kendi yüzüm olacak. Hakkını helal et, vaktini çaldım.
Merhaba ve güle güle yabancı...

------

Umarım bölümü beğenirsiniz.

Varlığınız, varlığım...

AYNALAR Where stories live. Discover now