Fark Ediş

4.9K 268 26
                                    

Sekiz Yıl Sonra

Gözlerim pencerede, dışarda talim yapan Erik ve bir askerin savrulan kılıçlarında, kulaklarım metalin, metale çarparken çınlayan sesteydi. Önümdeki sıkıcı kağıtlara döndüm. Gerçekte bütün kalbimle bahçede olup, kılıcımı savurmak için delice bir istek duyuyordum. Gözüm bir an tökezleyen Erik'e kaydı. Yandan yandan güldüm. Onu devirmek çocuk oyuncağı olmalıydı.

"Prenses!"

Odada yankılanan sert erkek sesiyle yerimden sıçradım. Senyör Mancuso şişman yüzünde gömülü siyah, boncuk gözleriyle ters ters bana bakıyordu.

"Buyrun Senyör?"

"İlginizi bana verin lütfen."

Gözlerimi devirmemek için kendimi zor tuttum. Bütün sabahımı tarihi dersi için harcamıştım. Senyör Mancuso sarayın arşivcisi ve tarihçisiydi. Tarih bir hanedan üyesinin kesinlikle alması gereken bir dersti. Ama bütün sabah boyunca değil.

"Manso, yeterince çalışmadık mı? Ne olur özgür bırak artık beni." diye yalvardım bir prensese yakışmayacak bıkkınlıkla. Manso ona yakın olduğumuz zamanlarda dediğim takma bir isimdi. Manso sert, disiplinli bir hoca olsa da bana kıyamazdı. Sonuçta elinde büyümüştüm. Nitekim çatık kaşları gevşedi. Ama yüzündeki tutucu ifade hala aynıydı.

"Andarkan'ın kurucusu?"

"I. Anarik."

"Vargolar kimlerdir?"

"Doğudan göç eden Andarkan'ın ilk insanlarıdır."

"Pasofya Savaşı?"

Gözlerimi yumdum ve ezbere bildiğim şeyleri anlattım. "Pasofya Savaşı, I. Anarik'in, Natolianlar ile yaptığı savaştır. Natolianlar, Andarkan'ı yağmalayan bir kavimdi. Sonucunda Anarik tarafından ortadan kaldırıldılar. Yeter artık Manso, lütfeeen." diye yalvardım ellerimi birleştirip. Manso içini çekti ve sabırsız bir edayla elini salladı.

"Pekala bugünlük yeterli. Gidebilirsiniz."

Sevinçle ellerimi çırptım. Zıplayarak yanına gittim ve tombul yanaklarını öptüm. "Canım Manso'm en çok seni seviyorum."

Manso şakadan kızgın gözükerek başını salladı. "Fikrimi değiştirmeden gidin artık Senorita."

Kıkırdayarak odadan koşar adım bahçeye çıktım. Senyör Mancuso Kataliya'dan göç eden bir ailenin okumuş tek çocuklarındandı. Kocaman göbeği, kabak kafası ve uzun, siyah sakalları ile bir gladyatör kadar ürkütücüydü. Ama gelin görün ki yüreği tertemiz, yumuşak bir adamdı.

Bahçeye çıktığımda temiz havayı içime çektim. Erik ve er hala talim yapıyorlardı. Bir süre onları izledim. Er üstün gibi gözükse de acemiydi ve heyecandan sürekli kılıcını savuruyordu. Bu yüzden de çabuk yoruluyordu. Aslında talimlerden ağbim James sorumluydu ama babam onu varis atadıktan sonra siyasi meselelerle ilgilenir olmuştu. Onun yokluğunda sıra Erik'e gelmişti.

Erik'in babası merhum amcam Arthur'du. Arthur öldürülmeden önce annemle evliymiş, daha sonra annemin kardeşi Victoria ile evlenince annemle olan evliliği geçersiz sayılmış. Annemi her zaman seven babam da hemen annemle evlenmiş. Victoria'nın idamından sonra Erik'i evlat edinmiş. Sonra da ben doğmuşum.

Ağbim James ve ablam Cecilia'nın da babaları merhum amcam Arthur'du. Ama Erik'te onlarda olmayan bir şeyler vardı. Ne olduğunu bilmiyordum. Ona olan ilgim beni rahatsız ediyordu. Bu yüzden düşünmemeye çalışıyordum.

Erik etrafında yarım tur dönerek artık iyice yorulan erin kılıcına son darbeyi vurdu. Kılıç askerin elinden uçarak toprak zemine düştü. Asker şaşkın ve nefes nefese bir halde kılıcına bakıyordu.

Asi Prenses | Andarkan Serisi 2Where stories live. Discover now