Nişan

3.2K 226 11
                                    

Yakası ve etekleri beyaz dantelle işlenmiş, açık sarı bir elbise giydim. Beyaz kurdelesini Mathilda kendi elleriyle bağlamıştı. Boynuma babamın hediyesi olan inci kolyemi taktım. Kulaklarıma da eşi olan inci küpeleri geçirdim. Gilda saçlarımı kalın bir örgü yapıp sağ omzuma atmıştı. Ayaklarıma yüksek topuklu beyaz ayakkabılarımı giydim. Dün gecenin yorgunluğunu belli eden solgun yüzümü pudraladım ve morarmış göz altlarımı kapatabildim. Renk vermesi için yanaklarıma biraz allık, kurumuş dudaklarıma ise açık pembe bir dudak boyası sürmüştüm. Şimdi daha canlı ve güzel gözüküyordum.

Ama içim tam tersiydi. Yüreğim Erik tarafından reddedilmenin acısıyla cayır cayır yanıyorken, bedenim buz gibiydi. Çok yorgundum ve hiçbir şekilde balo salonuna inmek istemiyordum. Erik'i ve aptal prensesini yan yana , kol kola görmek istemiyordum. Sadece battaniyenin altına girip sonsuza dek uyumak istiyordum.

Bütün bu karmaşık duygularıma inat yüzüme her zamanki afacan, umursamaz gülümsememi takındım. Dışarıdan son derece güzel ve pervasız bir prenses gibi duruyordum. Gilda ördüğü saçlarımın arasına bir kaç tane inci tanesi yerleştirdi. En sonunda hazırdım artık.

"Ah, bir inci tanesi gibi oldun hayatım. Su gibisin." diye şakıdı Mathilda. "Hadi seni aşağı indirelim de kimseyi bu güzellikten mahrum bırakmayalım."

Ona gözlerimi devirmemek için zor tutuyordum kendimi. Yorum yapmayarak odadan çıktım.

Balo salonu tıklım tıklımdı. En köşede uzun bir ziyafet sofrası kurulmuştu. Masanın üzerinde üç büyük tepside pirinçle doldurulmuş, tereyağında kızartılmış üç büyük hindi vardı. Çeşitli salatalar, şerbetler, çeşit çeşit pişmiş etler ve tatlılar dizilmişti. En görkemlisi ise masanın yanındaki şarap çeşmesiydi. Akan şarabı görünce midem bulandı. Bu şeyi nasıl içiyorlardı?

"Asha!"

Sesin geldiği yöne baktığımda pembe elbiseli, siyah saçlı bir kadın seçtim kalabalıkta. Biraz daha yaklaşınca onun Düşes Carmen olduğunu fark ettim. Carmen Brilliant Düşesi ve Mowaki Prensi'nin uzaktan kuzeniydi. Konum olarak benden aşağı olsa da birbirimize hep adlarımızla hitap eder, sanki basit iki arkadaşmışız gibi davranırdık. Kocası Dük Chester mesafeli fakat bir o kadar da samimi bir adamdı. İkisini de çok seviyordum. Gülümseyerek Carmen'in yanına gittim ve sıkı sıkı sarıldım. "Tanrılara şükürler olsun, sonunda anlaşabileceğim bir insan geldi!"

Carmen sözlerime kahkaha attı. "Çok güzel gözüküyorsun. Bu günden sonra taliplerin sarayın kapısında kuyruk olacak, eminim."

Sözlerine aldırmadan etrafıma bakındım. "Chester gelmedi mi?"

"Erik'le birlikte, pencere tarafındalar. Her zamanki siyasi olaylar hakkında konuşuyorlar."

Gözlerimi devirdim. "Erik çok anlar ya."

"Siz ikiniz hala bıraktığım gibi misiniz?"

"Daha beteriz." dedim burun kıvırarak. "Neyse asıl senden bahsedelim." diyerek konuyu değiştirdim. "Bebek yok mu?"

Carmen'in güzel, esmer yüzü bulutlandı. "Deniyoruz ama daha bir şey olmadı. Kısmet."

"Üzme tatlı canını. Daha çok gençsiniz. Bir gün mutlaka olur. Siz denemeye devam edin." diye kıkırdım. Bu sözlerime utanarak güldü ve elime hafifçe vurdu.

"Edepsiz."

O sırada salona prenses teşrif etti. Onu görünce istemeden de olsa genişçe sırıttım. Prenses gerçekten çok güzel olmuştu. Yüksek yakalı, göğüs kısmı yuvarlak dekolteli, etek katlarında siyah tüller olan çok şık mürdüm moru bir elbise giymişti. Siyah saçları tepesinde topuzdu. Esmer tenine taktığı pırlanta takıları parlıyordu.

Asi Prenses | Andarkan Serisi 2Where stories live. Discover now