Düğün

3.2K 193 8
                                    

Boş gözlerle bakıyordum Erik'in boş penceresine. Kendi öfkeme ve acıma boğulup kör kalmamın bedelini böyle ödüyordum işte. Erik yoktu. İki aydır ondan haber alınamıyordu. Ve Cecilia benimle konuşmuyordu. Bana verilen en büyük cezanın Erik'in gidişi olduğunu bildiği için hiç sitem etmemiş, bir kere bile ağzını açmamıştı. Sadece yaklaşan düğününe hazırlanıyordu.

Sevinmem gereken tek şey Ariana'nın gidişi olmuştu. Erik'in aniden ortadan kayboluşunu prensese nasıl izah etmişlerdi bilmiyordum ama ona veda etmediği için çok bozulmuş olmalı ki düğün zamanı geleceğinin sözünü vererek sarayına geri dönmüştü.

James ve Miranda ise kendi saraylarına çekilmişlerdi. James arada bir uğruyor, Erik'ten bir haber alıp almadığını anneme iletiyordu. Miranda hamileydi ve son evrelerini yaşadığı için istirahata çekilmişti.

Annem perişandı. Her gün gözümün önünde yorgun ve ruhsuz bir şekilde dolaşıyordu. Öz oğlu olmasa da Erik'e karşı garip ve bir o kadar da güçlü bir bağı vardı. Babam ise en sakin ve kontrollü olanımızdı. Erik'e zaman vermemiz gerektiğini savunuyordu sürekli.

Bense derslerimle ve Brayn ile ilgileniyordum sadece. Gerçi zavallı Brayn'ı derslerinin yoğunluğundan neredeyse kaçırmak zorunda kalıyordum. Oyun oynarken her ne kadar aklım dağılsa da bazen Erik'i sorduğu zaman elimi ayağımı nereye koyacağımı bilemez hale geliyordum.

Çektiğim vicdan azabı annemi her perişan gördüğümde daha çok artıyordu. Gündüzleri bir şey yokmuş gibi davransam da geceleri gözyaşlarım durmaksızın akıyordu.

Anthony'de gitmişti. Ülkesinde patlak veren ani bir isyanı bastırması için acilen çağrılmıştı. Bana geleceğini söz verip gitmişti. Onun gidişiyle iyice yalnız kalmıştım.

En sonunda bir akşam yine gözyaşlarımla ıslattığım yatağımda kararlılıkla doğruldum yerimde. Babamla konuşacaktım. Ona Erik'e bu bilgiyi söylenenin ben olduğumu itiraf edecektim. Belki biraz da olsa vicdanım rahat ederdi. Göğüs kafesimde içi taş dolu bir kese vardı sanki ve nefes almamı engelliyordu. Gözlerimi her yumduğumda gözlerimin önüne Erik'in yıkılmış hali geliyordu.

Geceliğimin üzerine şalımı giyerek odadan çıktım. Babamı nerde bulacağımı biliyordum. Her zaman geç saatlere kadar çalışma odasında olurdu. Merdivenleri hızlı hızlı çıkarken her adım atışımda cesaretimi kaybetmekten korkuyordum. En sonunda çalışma odasının katına çıktığımda kalbim deli gibi çarpıyordu. Bir an odama geri dönmek istedim. Yatak örtümün altına saklanıp her zaman yaptığım gibi ağlamak istedim. Gözlerimi bitkinlikle yumduğumda işte yine Erik'i ve yıkılmış yüzünü görmüştüm. Bunu atlatmam lazımdı. Derin bir nefes alarak kapıya yaklaştım. Kapının iki yanında askerler vardı. Benim yaklaştığımı görünce hiç kıpırdamadılar.

"Kraliçe hazretleri, kralımızın yanındalar majesteleri." dedi biri.

Annemin içerde olması beklediğim bir şey değildi. O gittikten sonra babamla görüşsem iyi olurdu. Gitmeye karar verdiğim sırada annemin hararetli sesini duydum. "Erik'i hiç mi merak etmiyorsun!"

Bu soru duraklamama neden oldu. İster istemez kapıya yaklaştım. Gözlerim kıpırdamadan nöbet tutan askerlere kaydı. "Biraz uzaklaşır mısınız?"

Askerler tereddütle birbirine baktılar. Kabul etmeyecekleri kesindi. "Çok değil bir kaç adım sadece. Lütfen." dedim hızla. Fakat yerlerinden oynamamışlardı. "Emrediyorum." diye tısladım en sonunda. Ses etmeyerek birkaç adım uzaklaştılar. Ben de dikkatle kapıyı hafifçe ittirdim. Sadece bir aralık kalacak şekilde açılmıştı. Onları göremesem de seslerini artık daha rahat duyuyordum.

Annem babamın sessizliğine daha da öfkelenerek "Bildiğin bir şey var da bana söylemiyorsan..." diye devam ediyordu ki babam sakin bir sesle lafını kesti.

Asi Prenses | Andarkan Serisi 2Donde viven las historias. Descúbrelo ahora