Belarok

2.5K 192 8
                                    

1 Ay Sonra

Düşündüğümden de sıkıcıydı. Belarok çölün ortasında bir vahaydı sanki. Andarkan'da hava sonbaharın etkisiyle serinlemeye başlamıştı ama Belarok hala sıcaktı. Sadece sıcak demek hafif kalırdı. Boğucu bir sıcak vardı. Her an buharlaşacakmış gibi hissediyordum kendimi. Sonbaharda böyleyken, yaz aylarında nasıl bir yer oluyordu acaba?

Çölün ortasında gösterişli bir ülkeydi. Palmiye, hurma ağaçları, daha önce görmediğim büyüklükte kaktüsleri ile muazzam bahçeleri vardı. İnsanları genelde esmer tenliydi. Dürüst olmak gerekirse moda anlayışlarını beğenmiştim. Erkekler ince kumaştan, salaş gömlek ve ipek pantolon tercih ederken, kadınlar açık renkli, oldukça ince ve hafif elbiseler giyiyordu. Saçları her zaman omuzlarına dökülüyordu ve saçlarının tepesine zarif, ışıltılı pırlanta zincirler takıyorlardı. Tabi bu söylediklerim zengin kesimin modasıydı.

Fakir insanlar ince bezden tek parça elbiseler giyiyorlardı. Bir de köleler vardı. Erkek kölelerin genelde üstleri çıplak oluyordu ve altlarında beyaz peştemalleri vardı. Kadınlar ise mat mavi,  içlerini gösterecek kadar ince, kahverengi kemerli elbiseler giyiyorlardı. Saçları genelde tepelerinde topuz şeklindeydi.

Ülkeye ilk geldiğimiz gün sıcaktan fenalık geçiriyordum. Erik ile ayrı arabalarla gelmiştik. Benim arabamın hemen arkasından geliyordu. Annem ve benim tartışmalı anlaşmamız ile iki nedime bana eşlik ediyordu. İkisi de nedense beni memnun etmek için canla başla uğraşıyorlardı. Bu gerçekten sıkıcıydı! Tek tesellim Brayn'ı da yanımızda getirmemizdi. Erik'in arabasıyla geliyordu.

Akşam güneşi batarken girmiştik sarayın büyük ve bol yeşillikli bahçesine. Elbisem fena halde kalın gelmişti Belarok'un sıcaklığında.

Arabadan indiğimizde Erik'le birbirimize hiç bakmadan girişe doğru yürüdük. Kral Emanuel, uzun ve sıska bir adamdı. Kel bir kafası ve buz gibi bakan mavi gözleri vardı. Bize soğuk ve küçümseyici bir selam vermişti. Kaba ve kötü bir adam olduğu yüzünden okunabiliyordu.

Onun yanında duran solgun silüet Kraliçe Yolanda, Ariana'nın soluk bir kopyasıydı sanki. Beyaz ipekten bir elbise giymişti. Kralın yanında sanki zincirlerle yerine bağlamışlar gibi rahatsız bir duruşla duruyordu. Yüzünde ise rüyadaymış gibi dalgın bir ifade vardı. İtiraf etmeliydim ki çok güzeldi. Uzun boylu ve incecik bir kadındı. Esmer teninde iki büyük yakut gibi parlıyordu yeşil gözleri. Sadece o kadar boş bakıyorlardı ki. Sanki kraliçeyi oymuşlar geriye boş bir kabuk kalmıştı. Belli belirsiz bir gülümseme ile bizi selamlamıştı. Onların yanında Ariana, yüzünde geldiğimiz için çok rahatlamış bir duyguyla karşılamıştı bizi.

Bir de kralın yanında meşhur kuzen duruyordu. Kuzgun karası uzun saçları ve babası gibi mavi gözleri vardı. Yakışıklıydı ama kesinlikle vahşi ve kibirliydi. O kadar ilgisiz ve lakayt duruyordu ki bizi selamlayacağından bile emin değildim. Baştan savma bir selam vermişti neyseki. Bir an ilgiyle beni süzdü ama karşılama merasimi onu çok sıkmış gibi kayıtsız ifadesine yeniden bürünmüştü.

Kral için söyleyecek tek bir kelimem vardı. Kötü. Çok kötü, kaba bir adamdı. Bir yılanın soğukluğunu ve sinsiliğini barındırıyordu gözlerinde. Kraliçe ise gerçekten de kendinde değil gibiydi. Kötü bir rüyayı yaşıyormuşçasına dalgın ve hastaydı.

Yine istemeden de olsa Ariana'ya üzüldüğümü fark etmiştim. Elinden geldiğince neşeli ve sıcak olmaya çalışarak bizi rahat ettirmeye çalışıyordu. Amcasından ve kuzeninden korktuğu belliydi. Amcası onu pek görüyor ya da umursuyor değildi ama kuzeni, Ariana'ya eziyet etmeyi baya eğlenceli buluyor gibiydi. Her fırsatta onunla dalga geçiyor ve utandırıyordu. Eminim baş başayken tehditler de savuruyordu.

Asi Prenses | Andarkan Serisi 2Where stories live. Discover now