Mahkeme

2.5K 168 48
                                    

Şöminenin önündeki koltuğa oturmuştu. Gözleri akşam yemeğime kaydı. Neredeyse hiçbir şey yememiştim. Kaşlarını çattı. "Neden yemiyorsun?" diye mırıldandı. Onun karşısına otururken omzumu silktim.

"Kan kokusu alıyorum." dedim kuru bir sesle. Cevabımla gözleri hızla gözlerime döndü. Utanarak bakışlarımı kaçırdım. Annem ne derse desin hala iki insanın canını almanın ağırlığı altında eziliyordum.

"Bana bak." dedi sertçe. Dolan gözlerimi kırpıştırdım. Ağlamak istemiyordum. "Bana bak dedim."

Ne kadar çabalasam da gözlerimden akan yaşlarla ona döndüm. Bakışları öfke doluydu. "O gün neler oldu?"

Tırnaklarımı avuç içlerime bastırdım ve onları nasıl gördüğümden başladım. Brown'un bana saldırdığı anı anlatırken Erik'in bakışları öyle korkutucu olmuştu ki devamını pencereye bakarak anlattım. Onu nasıl öldürdüğümü sonra da Stewart'ın beni öldürmeye çalışmasını ve onun da sonunun nasıl geldiğini, hepsini ayrıntısız anlattım. Alnında bir damar atarken her zamanki Erik'ten çok farklıydı. Daha öfkeli ve daha tehlikeli duruyordu.

"Peki, senin o lanet yerde ne işin vardı?" diye söylendi sertçe. Bağırmamıştı ama ses tonu öyle sertti ki bağırmış gibi yerimde sindim. Ona Emma ve Anthony'den elbette bahsedemezdim.

"Biraz dolaşmak istedim." diye mırıldandım zayıf bir sesle. Kaşları havaya kalktı.

"Dolaşmak istedin?" diye tekrar etti. Ardından öyle bir hışımla kalktı ki yerinden oturduğum yerde zıpladım. "İlla başını belaya sokacaksın değil mi?" diye kükredi. "Yerinde oturamazsın! Yok! Prenses başına nasıl eserse ona göre hareket eder!"

Öfkesi canımı sıkmıştı. Nişan kutlaması yarıda kaldığı için mi bozuktu yoksa? "Buraya bana bağırmaya mı geldin?" dedim buz gibi bir sesle. "Beni kötü hissettirmekse derdin hiç yorma kendini. Yeterince kötü hissediyorum zaten."

"Benim ne hissettiğimi tahmin bile edemezsin!" diye kükredi yeniden. "Aptalın tekisin! Her şeyi mahvetmekte üzerine yok!"

Ayağa kalktım ve onu ittirdim. "Defol! Hakaretlerini duymak istemiyorum!" Gözlerimden yaşlar akıyordu. Zaten yeterince acı çekiyordum. Eziyet etmek hoşuna mı gidiyordu? "Defol git nişanlının yanına!" diye bağırdım ağlayarak. "Hepsi senin yüzünden oldu zaten! Aptal nişanın yüzünden! Seni öyle görmek..."

Büyük elleriyle ağzımı kapattı. Öyle sert bastırıyordu ki nefes alamıyordum bile. "Kes sesini!" diye bağırdı. Ardından kulağıma yaklaştı. "Dinleniyoruz. Cümlelerine dikkat et." diye fısıldadı ters ters. Kalbim küt küt atarken gözlerim kapıya kaydı. Elini çektiğinde bacaklarım tutmaz oldu ve koltuğa yığıldım. Hıçkıra hıçkıra ağlamaya başladım. Kontrolden çıkmıştım. Ellerini saçlarına daldırdı ve gözlerini yumdu. Ardından masadan aldığı suyu getirdi ve titreyen ellerime tutuşturdu.

"Sakin ol." diye mırıldandı. "Sana anlatacaklarım var. Neden kızgın olduğumu anlayacaksın. Ama önce sakin ol."

Kendimi kontrol altına almam zor olsa da titreyen ellerle suyumdan birkaç yudum aldım. Yeniden karşıma oturdu. Gözleri bir an kapıya kaydığında hafif bir tıkırtı duyduk. Soran gözlerle ona döndüğümde "Ariana." dedi.

"Bize zaman kazandırmaya çalışıyor. Söylediklerimi duymamaları için." Elimin tersiyle gözyaşlarımı sildim. Meraklanmıştım iyice. Cebinden ipek bir mendil çıkardı ve bana uzattı. Ariana'nın A'sını görebiliyordum kenarında.

Asi Prenses | Andarkan Serisi 2Where stories live. Discover now