14.bölüm DÜĞÜN

14.2K 1.1K 72
                                    

Hastaneye geleli bir saatten fazla olmuştu. Cahide, yapılan iğneden sonra müşahede altında tutulduğu odadaki yatakta yatarken Mehmet bir kez daha saatine baktı. Onun endişeli hâli, uyuyan babaannesinin başucunda bekleyen Müzeyyen'in dikkatinden kaçmadı. Yerinden kalkarak, Mehmet'in yanına gidip, kolundan çekerek kapıya doğru götürdü. "Geldiğimizden beri en az elli kere saatine baktın. Nilda'yı yalnız bıraktığın için mi tedirginsin, yoksa başka bir şey mi var?"

Genç adam, sorduğu soruyu aynı zamanda cevaplayan ablasına, "Aynen söylediğin gibi, onu düşünüyorum. Yalnız kalmayı sevmiyor," dedi. Aslında balkonda bıraktığı karısı için gerçekten endişe duyuyordu. Her ne kadar dışarıda dondurucu bir soğuk olmasa da ona verdiği cezanın bu kadar uzaması hesabında yoktu. Ondan ve annesinden ne kadar nefret etse de kendisi yüzünden bir başkasına fiziksel anlamda zarar gelmesini istemezdi. Amacı sadece onun duygusal olarak acı çekmesiydi, o kadar. "Evliliğimizin ilk günlerinde eniştenle biz de böyleydik," diyen ablasının sesiyle daldığı düşüncelerden sıyrılan Mehmet, "Onu çok mu özlüyorsun?" diye sordu.

Müzeyyen'in aylar önce boşandığı kocası Erdem'den bahsederken gözleri doldu. Her şey yolunda giderken bir gün arayıp, "Ben ayrılmak istiyorum. Boşanma belgelerini imzaladım," demesini hâlâ kabullenemiyordu. Telefondaki adamın Müzeyyen'in konuşmasına bile izin vermeden, "Uzaklaşmaya ihtiyacım var. Beni arama, uzunca bir süre yurt dışında olacağım. Kızımıza iyi bak," demesi sanki daha dünmüş gibiydi. Eşinin kendisinden vazgeçmek istemesini anlayabilirdi. Ama bir babanın çocuğuyla vedalaşmadan onları terk etmesi, üstelik bunca zaman arayıp sormaması... İşte bu anlayışla karşılanabilecek bir durum değildi. Kızının ağlamasına bile dayanamayan adama bir anda ne olmuştu?

Mehmet, ablasının yüzündeki kederi görmeye dayanamıyordu. "Üzülme artık, yeter! Hem seni hem de Hazal'ı hak etmeyen kansız herifin tekiymiş!"

Onun haklı olduğunu bilmesine rağmen bir başkasının kendini terk eden kocası hakkında olumsuz konuşması, Müzeyyen'in zoruna gidiyordu. Ancak haklı oldukları için susmak zorunda kalıyordu. Her ne kadar boşanmış olsalar da Erdem ayrıldıkları güne kadar bir kere bile karısını incitmemişti. Onlar birbirini gerçekten çok sevmiş, araya giren Cahide'ye rağmen zor olanı başarmışlardı. Geçmişi hatırlayan Müzeyyen konuyu değiştirmek için, "Nilda'yı çok seviyor olmalısın," dedi.

Mehmet, ablasına yalan söylemekten hiç hoşlanmıyordu ama bu evlilik bitinceye kadar her şey normalmiş gibi davranmak zorundaydı. Tam cevap vermek üzereyken, Cahide'nin tansiyonunu ölçmek için gelen hemşire sayesinde yalan söylemekten kurtulmuş oldu.

Babaannelerinin tansiyonunun normale dönmesinden sonra hastaneden çıktıklarında saat üç buçuk olmuştu. Genç adam, yolda bir kez daha saatine bakıp, gaza yüklendiğinde ablası içten içe keyiflendi. Umudunu kaybettiği anda kardeşi nihayet âşık olmuştu.

Mehmet, koluna girdiği Cahide'yi odasına bırakırken yaşlı kadın çok hâlsiz görünüyordu. Belki bu nedenle torununun acelesini fark etmedi. Yatağına yatırılıp üzeri örtüldükten sonra Mehmet hızlı adımlarla Nilda'nın kaldığı odaya girdi. Balkon kapısını açıp, çıktığında onu yerde çökmüş hâlde buldu. Üşüdüğü her hâlinden belli oluyordu. Başını dizlerine dayamış, titriyordu. Onun hâline acıyıp kısa süreli vicdan azabı çektiğinden koluna uzandı. "Kalk hadi! İçeriye gir!"

Nilda, bütün vücudundaki ağrıya rağmen toparlanmaya çalıştı. "Bırak beni!" dedi kısılan titrek sesiyle.

Onun tepkisiyle uzattığı elini geri çeken Mehmet, hiçbir şey söyleyemedi. Dişlerini sıkarak, geldiği gibi geri dönerken onun hâline üzülmesinden dolayı kendine kızdı. Çünkü düşmanına acımak planlarında yoktu.

Kara Yazım (Tüm bölümleriyle tekrar yayında)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin