20.Bölüm GİDEMEZSİN part 2

13.6K 1.1K 101
                                    

Nilda yastığın altında çırpınarak ona karşı koymaya çalışsa da gücünün tükendiğini hissetti. Yolun sonuna gelmişti artık. Ölümle yaşam arasındaki o kısacık zaman diliminde, aklına tek gelen şey doğmamış bebeğiydi. Annelik içgüdüsüyle Cahide'den kurtulmak için son bir hamle daha yaptı. Fakat kadın yaşına rağmen olması gerekenden çok daha güçlüydü. Sonra birden her yer kararırken gözlerinin önüne beş altı aylık bir kız çocuğu geldi. Kucağında emzirdiği bebeği o kadar sevimli görünüyordu ki... Kendisine bakan gözleri tıpkı Mehmet'in gözleri gibi iri ve siyah renkti. Annesine oyunlar yaparak karnını doyuran bebeğin yüz ifadesi hızlı bir biçimde değişti. Canı yanıyor gibi çığlık çığlığa bağırmaya başladı. Sakinleştirmek için onu kucağında sallayan genç kızın kollarındaki bebek, hiç var olmamış gibi birden yok oldu. Nilda boşalan ellerine baktı. Yoktu, gitmişti. İstemediği bebeği onu terk etmişti. İstediği tam olarak bu olsa da canı neden bu kadar yanıyordu? Hıçkırarak ağlamaya başladığında uzaklardan Mehmet'in sesini duydu. "Nilda!"

Kan ter içinde gözlerini açtığında yataktaydı. Mehmet ise yatağın kenarına oturmuş, ona bakıyordu. Genç adam güçlü kollarını sarmak için ona uzatırken, "İyi misin? Kendini kötü hissediyorsan hastaneye gidelim," dedi.

Onun sorularına karşılık kendini geri çekerek, cevap vermeden sadece başını sağa sola salladı.

Mehmet onun tek kelime bile konuşmamasına alışamamıştı. Bağırmasına, kendinin öfkeli olduğu anlarda yaptığı gibi yakıp yıkmasına dahi razıydı. Ama bu sessizliği dayanılacak gibi değildi. Lakin sabırla beklemekten başka çaresinin olmadığını biliyordu. Zaten bütün olanlardan sonra yanında olması bile onun için bir şanstı. Şimdi üzerine giderek sevdiği kadını kaybetmek istemiyordu. Odaya gelirken, yanında getirdiği tepsiyi şifonyerden alıp yatağa yaklaştı. "Senin için çorba yaptım."

Nilda kâsenin içinde gördüğü çorbaya şüpheyle baktı. Rengi beyazdı. Üzerinde naneye benzer bir şeyler vardı.

Onun garip garip çorbaya baktığını gören genç adam açıklama yaptı. "Bu, yayla çorbası. Hadi karnını doyuralım."

Hâlâ gördüğü rüyanın etkisinde olan Nilda, kocasının ısrarına rağmen çorbayı kendisi içmek istedi. Daha kâseden ilk kaşığı aldığında yüzü buruştu. Çünkü yediği, hayatında tattığı en berbat çorbaydı.

Gün boyunca Nilda yataktan çıkmadı. Mehmet zaman zaman onu kontrol edip yemeğini yatağına getirdi. Gece olduğunda ise sabaha kadar başucunda bekleyerek sayıklamalarını dinledi. Dinledikçe de karısına verdiği zararın tahmin ettiğinden daha büyük olduğunu gördü. Onu nasıl iyileştirecek, acılarına nasıl çare olacaktı, bilemiyordu.

Sabah olduğunda, Nilda kendini bedensel olarak, bir önceki günlere nazaran daha iyi hissederek, gözlerini açtığında Mehmet'i gördü. Karşısındaki koltukta uyuyordu. Yeni yeni çıkmakta olan sakallarıyla ve bir gün önce üzerinde olan kıyafetleriyle dağılmış görünüyordu. O, bir gün giydiğini ertesi gün tekrar giyen adamlardan değildi. Sessizce onu izlerken, evin zili çaldığında genç adam gözlerini açtı. Kendisine bakan karısına gülümseyerek, "Günaydın," derken üzerini düzeltip ayağa kalktı. "Ben kapıya bakıp hemen geliyorum."

Mehmet odadan çıktıktan birkaç dakika sonra içeriye elinde resim defteriyle Hazal girdi. Ardından da annesi. Müzeyyen mutluluktan cıvıldayarak, "Bugün seni daha iyi gördüm," derken, Mehmet kahvaltı hazırlayacağını belirterek odanın kapısına doğru yürüdü. Aslında kahvaltı bahaneydi.

Amacı bir süreliğine de olsa onları yalnız bırakmaktı. O tam kapıdan çıkarken ablası onlar için getirdiği su böreğini mutfak tezgâhına bıraktığını hatırlattı.

Kara Yazım (Tüm bölümleriyle tekrar yayında)Donde viven las historias. Descúbrelo ahora