26. Bölüm VEDA part1

13.5K 1.1K 66
                                    


Hastaneye geleli üç saat olsa da doktorlar Nilda hakkında bilgi vermiyorlardı. Dakikalar geçtikçe genç adam kaybetme korkusu yüzünden yerinde duramaz hâle geldi. Otuz yıllık yaşamında hiç bu kadar çaresiz, hiç bu kadar âciz kalmamıştı. Aklını kaçırmak üzere olduğunu hissederek başını avuçlarının arasına aldı. Dudaklarından sürekli olarak aynı sözcükler dökülüyordu. "Allah'ım, ne olur onu da alma benden! Ne olur aynı acıyı bir kere daha yaşatma, yaşayamam!"

Daha on gün kadar önceki kontrolde, doktoru düşük tehlikesini atlattığını söylememiş miydi? O zaman o kan neydi? Ya sevdiğine bir şey olursa nasıl yaşardı? Nilda yüzünden endişe doluyken bebeğini düşünemiyordu bile. Karısının güzel yüzünü hafızasında canlandırırken bekleme salonunun kapısında Oktay ve Müzeyyen belirdi. Hastaneye geldikten çok sonra ablasını aramayı akıl edip haber vermişti.

Müzeyyen, Mehmet'e sarılıp neler olduğunu sordu. "Bilmiyorum. Hiçbir şey söylemiyorlar!" diye cevap verdi. Ağlamamak için kendini tutmaya çalıştığından boğazında oluşan yumruyla onu nasıl bulduğunu anlattı.

Kardeşi ve ablasının teselli veren sözlerinin ardından, genç adam boş koltuklardan birine oturup başını duvara yasladı. İçinden her şeyin yoluna gireceğini tekrarlarken dolan gözlerini kapattı.

"Aman üşütmesin!"

Kızının üzerindeki tuluma rağmen Nilda'nın kaygılı çıkan ses tonu Mehmet'i gülümsetti. "Bebeğim, alt tarafı terasa çıkıp kızımla birkaç dakika hava alacağız. Sence biraz abartıyor musun?"

Aslında annesiz büyüyen bir adam olarak karısının çocuğuna gösterdiği ilgiden dolayı son derece memnundu. Nilda'nın saçını okşayarak dudağına masumane bir öpücük kondurduktan sonra minik bebeğiyle birlikte dışarıya çıktı. Yılın en sevdiği mevsimi, ilkbahar gelmişti sonunda. Tıpkı aylar sonra kavuştuğu mutluluk gibi... Kucağındaki kızının koltuk altlarından tutup bakmaya doyamadığı yüzünü kendine çevirdi. Hayatındaki en anlamlı resim olan ufaklığın tenine, incitmemek için tüy kadar hafif bir öpücük bıraktı. Annesi misali o kadar güzel kokuyordu ki... Kalbini dolduran mutluluk, ruhunu saran huzur öylesi muazzamdı ki...

"Mehmet!"

Oktay'ın sesiyle gözlerini açan Mehmet, aslında gördüklerinin sadece bir rüyadan ibaret olduğunu biliyordu. "Ağabey sayıklıyordun!"

Saatler geçmesine rağmen hastanedeki sessiz bekleyiş devam ediyordu. O, kendine umut verici sözler söyleyen kardeşine sarılırken, doktor geldiğinde nefesini tuttu. Ellili yaşlardaki erkek doktorun yüzündeki ifadeden anlam çıkartmak zordu. Gözleri neden küçücük de olsa bir ümit taşımıyordu?

"Eşinizin durumu şimdilik iyi. Yalnız bu gece yoğun bakımda misafirimiz olacak. Yarın sabah servise çıktığında görebilirsiniz. Fakat bebek için çok üzgünüm. Hastaneye geldiğinizde bebeğin kalp atışı zaten durduğu için bizim yapabileceğimiz bir şey kalmamıştı."

Doktorun sözleri genç adamın kulaklarında yankılanırken üzerine bastığı zemin ayaklarının altından kayıyormuş gibi dengesini korumakta zorlandı. Bu olamazdı. Daha bebeğinin kokusunu ciğerlerine çekemeden onları terk edemezdi. Ya Nilda? Nilda öğrendiğinde neler olacaktı? Sırtında tonlarca ağırlıkta yük varmış da taşıyamıyormuş gibi eğilerek avuçlarını diz kapaklarına dayadı. Azar azar ölüyordu sanki.

Kardeşinin perişan hâlini gören Müzeyyen de çok üzgündü. Ama ağlamak yerine ona destek olmak için koluna girdi. "Sakin olmaya çalış, kardeşim! Karının sana ihtiyacı var. Sen de dağılırsan sizi kim toplayacak?"

Mehmet'in ablasına sarılarak ağladığı anlarda, Oktay kısık sesle doktorla Nilda'yı bu duruma getiren sebepleri konuşuyordu. Duydukları insanın kanını donduracak cinstendi.

Kara Yazım (Tüm bölümleriyle tekrar yayında)Where stories live. Discover now