17. bölüm KARMAKARIŞIK

15.5K 1.1K 115
                                    


Tatil dönüşünün sabahı Nilda kahvaltıya inerken merdivenlerin başında onu bekleyen Oktay'la karşılaştı. "Seni bugün kreşe ben bırakırım," diyen genç adamın teklifinin sebebini bildiğinden gülümsedi. "Hiç vazgeçmeyeceksin, öyle değil mi?"

Oktay, en şirin yüz ifadesiyle Avukat Tuğba'yı düşünürken dudaklarından cık sesi çıktı. Son zamanlarda ara ara Nilda'yı kreşe bıraksa da bir daha onunla karşılaşmamışlardı. Belki tanıştıkları gün verdiği kartı bulsaydı, bir bahane bulup onu arayabilirdi. Ama ne yazık ki kaybetmişti. Onun daldığını fark eden Nilda, "Belki evlidir, kıskanç psikopat bir kocası vardır. Belki de çocuk kendi çocuğudur. Bunları düşünüyor musun hiç?" diye sordu.

Oktay ellerini ceplerine sokup, göğsünü kabartarak gülümsedi. "Parmağında yüzük yoktu. Hem ayrıca bekâr bir anne olmasının benim için önemi yok. Şimdi bunları öğrendiğine göre artık bana yardımcı olacak mısın?"

Nilda, onun hangi ara kadının parmağına dikkat ettiğini anlamadı. Bu erkekler gerçekten çok ilginç yaratıklardı. "Nasıl yardımcı olabilirim ki?"

Genç adam düşünüyor gibi yaptıktan sonra, "Mesela Tarçın'la konuşabilirsin. Hatta işe ona annesini sorarak başlayabilirsin," dedi.

Şimdi gülme sırası Nilda'ya gelmişti. "Çocuğun yüzünü ah bir hatırlayabilsem! Sen söylemeden ben baktım bile ama kreşte Tarçın isimli bir çocuk yok."

Onlar konuşurken merdivenlerin başında Mehmet belirdi. İkisinin kısık sesle birbirlerine gülümseyerek, bir şeyler anlattığını görünce son iki gündür bastırdığı öfkesi tekrar kabardı. Yüksek sesle, "Nilda!" diye seslendi.

Nilda, bir anda duyduğu sesle korkuyla yerinde sıçrarken rengi anında sarardı. Oktay bir ağabeyine bir de karşısında tedirgin olan kıza baktı. O an emin oldu. Bu ikisinin arasında bilmediği bir şey vardı. Zaten evlendiği günden beri Mehmet, her zamankinden daha bir aksi olmuştu. İnsan karısına sürekli olarak neden bir çalışanıymış gibi davranırdı ki? Üstelik evleneli bu kadar kısa bir süre olmuşken! Şüphelerini şimdilik bir kenara bırakan Oktay, "Sana da günaydın ağabeyciğim," dedi alay eder gibi.

Mehmet yanlarına geldiğinde sanki kardeşinin ne dediğini duymamış gibi yaptı. "Bugün bir ara bana uğra. Birkaç imza atman gerekiyor, seninle konuşacaklarım var."

Oktay aile işleriyle hiçbir zaman ilgilenmemişti. Özgürlüğüne düşkün bir adamken, ağabeyi ve ablasıyla birlikte çalışması, üzerine alacağı sorumluluk, tıpkı kurtulamayacağı bir zincir gibi onun yaşam alanını kısıtlayacaktı. Her gün takım elbiseyle dolaşıp sürekli bir toplantıdan diğerine girmek, yorucu iş seyahatleri, hiç de ona göre değildi. Eğer seyahat edecekse sebebi tatil olmalıydı, iş değil. O, tüm gününü hasta da olsalar çocuklarla geçirmekten, onları iyileştirmekten mutluydu. Mesleğini çok seviyordu. Kısa bir an bunları düşündükten sonra, "Beni o kasvetli ortama sokmasan olmaz mı?

Bu söylediklerini akşam evde de halledebiliriz," diye cevap verdi. Fakat Mehmet yine onu duymuyormuş gibi yapıp, "Bütün gün holdingde olacağım," diyerek karısına döndü. "Kahvaltıdan sonra seni ben bırakırım."

Nilda, Oktay'a mahcup bir ifadeyle bakarken genç adam ağabeyine, "Nilda'yla küçük bir işimiz var ağabey, onu ben bırakırım. Zaten kreş yolumun üstü," dedi. Mehmet sinirlenip, tam itiraz edecekken Cahide'nin sesini duydular. "Ne bekliyorsunuz burada? Hadi kahvaltıya geçsenize!"

Kahvaltıdan sonra Nilda, Oktay'ın arabasına tereddütle bindi. Çünkü Mehmet'in bu durumdan memnun olmadığı ortadaydı. Onunla sorun yaşamaktan, azarlarından çekiniyordu. Tabii yanlış anlamasından da ayrıca korkuyordu. Yolda giderken daha fazla dayanamayan Oktay, "Ağabeyimle neden evlendin, Nilda? Çünkü ikinizin de çok mutlu olmadığı anlaşılmayacak gibi değil. Hep bir mesafe var sanki aranızda," dedi.

Kara Yazım (Tüm bölümleriyle tekrar yayında)Where stories live. Discover now