28.bölüm CENNETTEN BİR MELEK ÇALDIM

13.6K 1.1K 145
                                    

6 AY SONRA

Müzeyyen, işe gitmeden önce Mehmet'in evine uğradı. Aylardır işe gitmeyen kardeşinin artık kendisini toplaması gerekiyordu. Yaşadıklarının onun için ne kadar zor olduğunun farkında olsa da başka şirketlerle yapılan anlaşmalarda kardeşine ihtiyacı vardı. Çünkü holdingin beyni Mehmet'ti.

Zili çaldığında kapıyı açan yardımcı kadın onun nerede olduğunu söyledi. Müzeyyen bebek odasına girdiğinde, kardeşinin hâlini görünce yüreği sızladı. Mehmet bütün gece sabaha kadar içerek koltukta sızmıştı. Yanında duran cep telefonundaki şarkıya kulak verince gözleri doldu.

"Hasretinle yandı gönlüm, Yandı yandı söndü gönlüm,

Evvel yükseklerden uçtu, Düze indi şimdi gönlüm.

Gözlerimde kanlı yaşlar, Hasretin bağrımda kışlar,

Başa geldi olmaz işler, Bin bir dertle doldu gönlüm.

NOT:BU ŞARKININ BU SAHNEYE ÇOK YAKIŞTIĞINI DÜŞÜNDÜĞÜM İÇİN EKLEDİM. UMARIM SİZDE BEĞENİRSİNİZ

Sürekli olarak, aynı şarkıyı tekrar tekrar çalan cep telefonunu alıp kapatma düğmesine bastı. Yerdeki içki şişelerini alıp götürmesi için kapıda onlara bakan evin çalışanına verdi. Sonra kardeşinin omzuna dokundu. "Mehmet!"

"Beni rahat bırak, abla!"

Müzeyyen, genç adamın gözünü açmadan yaptığı uyarıyı umursamadı. "Lütfen Mehmet, bu kadar yeter! Yaşadıklarının kolay olmadığını ben de biliyorum ama kendini toplamalısın artık. Eğer işlerin başına geçmezsen korkarım yakında holdingi batıracağım."

Mehmet onun söylediklerine rağmen gözlerini açmadı. Yönünü duvara çevirip, iyice koltuğa yerleşerek, "Umurumda değil," dedi.

Nilda'yla boşandıkları günlerde, Müzeyyen ona birlikte yaşamaları konusunda çok ısrar etmişti. Ama Mehmet için bu ev, Nilda'yla aralarındaki son bağdı. Onun duruşmaya bile gelmeden tek bir imzayla evliliklerini bitirdiğini bir türlü kabullenemiyordu. Davadan önce şansını zorlayarak onu görmeye gitmiş, ancak bulamamıştı. Kimse nerede olduğunu söylememişti. Behiye'nin, "Seni artık istemiyor. Kendine yeni bir hayat kurmaya çalışıyor. Lütfen ona daha fazla zarar verme!" demesini hatırladıkça ruhundaki acı azalmak yerine artıyordu. Nilda ona ulaşabileceği bütün yolları kapatmıştı. Onun kendisini sevdiğini sanarak yanılmış mıydı? Unutmak, başka bir hayat kurmak bu kadar kolay mıydı? O bunları düşünürken ablası tekrar konuştu. "Bu böyle olmaz, Mehmet! Kendini bu şekilde cezalandırarak kaybettiklerini geri getiremezsin. Her şeyi zamana ve kadere bırakmalısın."

Müzeyyen'in sözleriyle sonunda Mehmet gözlerini açtı. Ama açtığı gözlerinde öfke vardı. "Bana kader deme! Kader değil mi zaten bizi bu hâle getiren!"

"Bu sözlerin günah, biliyorsun. İsyan etme!"

Ablasının inançlarının ne kadar güçlü olduğunu bilen Mehmet, boş olan beşiğe bakarken ağlamaklı çıkan titrek ses tonuyla, "Şu an kızımız hayatta olsaydı bir aylık olacaktı," dedi. "Belki ağzı, burnu, gözleri tıpkı annesine benzeyecekti. Belki her yeni güne Nilda'yla ve bebeğimle umutla başlayacak, gece olduğunda aynı huzurla yastığa başımı koyacaktım. Sonra büyüğümüz olarak bayramlarda senin elini öpmeye gelecektik. Doğum günlerimizde hep bir arada olacaktık. Ama tüm bunlar onların gidişiyle hayal oldu. Bunların ne anlama geldiğini biliyor musun? Kaybettim! Benim için her şey bitti! Lütfen, şimdi gider misin abla? Seni incitmek istemiyorum."

Kara Yazım (Tüm bölümleriyle tekrar yayında)Where stories live. Discover now