32. Bölüm FİNAL

12.9K 1K 122
                                    

Düğün gününün üzerinden koskoca beş yıl geçse de Nilda'nın acısı ilk günkü kadar taze ve sıcaktı. Olmuyordu, onun yokluğuna senelerdir alışamıyordu. Mezarlığa her gelişinde, dönüş yolunda kendi kendine tutamayacağı sözler veriyordu. "Bir daha beni ağlarken görmeyeceksin!" dese de yapamıyordu. Dolan gözlerini silerek güçlü durmak için omuzlarını dikleştirdi. Bu sefer olmalıydı. Bu sefer ona son bir haftada neler yaptığını gülümseyerek anlatmalıydı. Kucağında taşıdığı güllerle mezarlığa girerken kısa bir süreliğine olduğu yerde kaldı. Çene hizasına gelen beyaz güllere bakarak tebessüm etti. Üzerinde hissettiği bakışların sahibini üzmemek için ağır adımlarla yürümeye başladı. Birkaç dakika sonra olmak istediği yerdeydi. Titrek parmaklarıyla mezar taşına dokunurken hayatının en büyük acısını yaşadığı o günü hatırladı. Kendine ne kadar engel olmak istese de akan gözyaşlarına bir kere daha yenildi.


5 YIL ÖNCE


Nilda, Mehmet'in başını göğsüne çekip, hıçkırarak ağlarken Oktay'ın endişeli sesini duydu. "Nilda artık onu bırakmalısın! Hastaneye götürmemiz gerekiyor!"


Genç kız kabul etmek istemedi. Sadece olumsuz anlamda başını sağa sola çevirerek onu reddetti. İçinden, "Asla! Onu bırakamam!" dese de kalbini acıtan tanımlanamaz acı, konuşmasına engel oluyordu. Oktay o an onun aklını kaybetmesinden korktu. Ama bunu düşünecek zaman değildi. Bilincini kaybeden ağabeyinin nabzı gittikçe zayıflarken Nilda'nın kolunu tuttu. "O yaşıyor!"


Nilda, sanki sihirli sözcükleri duymuş gibi bir anda yüzü değişti. Gözlerinden yaşlar akarken bir Oktay'a bir de Müzeyyen'e baktı. "Beni kandırmıyorsun, değil mi?" dedi gülümsemeye çalışarak. Onlar da en az onun kadar acı çekiyorlardı.


Sağlık görevlilerinin ilk müdahaleyi yaparak, Mehmet'i sedyeye almak için hareket ettikleri anlarda, Nilda tebessüm ederek sürekli aynı şeyi tekrarlıyordu. "Yaşayacak! Yaşamalı!" Tam bu sırada, gözüne takılan başka bir manzarayla gülümseyen yüzü bir çiçek gibi soldu. Gülseren, Ayhan'a sarılmış; yerde yatan Behiye'nin başucunda duran İlter ve dedesiyle birlikte gözyaşı döküyorlardı.


"Anneee!"


Nilda, feryat ederek annesine koştu. Ama geç kalmıştı. Hayatı boyunca acı çeken, sadece Nilda'yla yaşadığı son günlerinde gülümseyen Behiye, gözlerini sonsuza kadar kapatmıştı. Ama yüzünde öyle bir ifade taşıyordu ki, kireç beyazına dönen teninde yaşayanların bile yüzünde olmayan bambaşka bir şey vardı: huzur...


GÜNÜMÜZ


Behiye'nin son görüntüsünü hatırlayan Nilda, gözlerindeki yaşı silerek mezar taşını öptü. "Seni çok özlüyorum, anne!" Sonra da onun yanındaki mezarda yatan babasının mezar taşına dokundu. Sanki babası onu duyuyormuş gibi, "Seni hiç tanımasam da hatta birlikte hiç anımız olmasa da seni de çok özlüyorum, baba," dedi.


Nilda, halasıyla ilk olarak Behiye'nin cenazesinde tanışmıştı. Daha sonraki yıllarda düzenli olarak, görüşmeye başladıklarında halası ona saatlerce babasını anlatmıştı. Genç kadın, Reha'nın fotoğrafını ilk gördüğünde onu sanki yıllardır tanıyormuş izlenimine kapılmış; fotoğraftan kendisine bakan bal rengi gözlerin sahibini o an sevmişti. Anne ve babasının hikâyesi öyle sıradan bir aşk hikâyesi değildi. Sevdiği kadın uğruna ölen bir adamla, onun gidişinin ardından sadakatle yıllarca sevdiği adama bağlı kalan bir kadının hikâyesiydi. O nedenle onların birbirlerinden ayrı kalmalarına gönlü razı gelmediğinden, babasının ailesinden aldığı onayla mezarını annesinin mezarının yanına taşımıştı.

Kara Yazım (Tüm bölümleriyle tekrar yayında)Where stories live. Discover now