31. Bölüm NİLDA'NIN KIYAMETİ

12.3K 1.1K 150
                                    

Gelin odasında makyajlarının son rötuşları yapılırken, Hazal minik gelin olarak etraflarında cıvıldıyordu. Nilda'nın gelinliğinin aynısından isterim diye tutturduğu için Müzeyyen kızını kıramamıştı. Tabii önce gelinden aynı modeli kullanmak için izin istemişler, genç kız da seve seve kabul etmişti. Müzeyyen, Behiye, Gülseren, Hazal ve gelini görmek için odaya gelen Tuğba, Nilda'yı hayranlıkla izlerlerken odanın kapısı çaldı. Beklenen an gelmişti. Ama kapı aralığından bakan kişi Oktay'dı.

"Hanımlar, odayı boşaltmamız mümkün mü? Damat Bey bekliyor da!" diyen Oktay, kapıyı açıp, geri çekildiğinde dışarıda bekleyen Mehmet görüş alanlarına girdi. Behiye parmağıyla bir dakika işareti yaptığında, odadaki herkes ne demek istediğini anlayarak dışarıya çıktılar.

Anne kız baş başa kaldıklarında, Behiye kızaran gözleriyle Nilda'nın elini tutup gözlerinin derinliklerine baktı. Aslında söyleyecek o kadar çok şey vardı ki... Ama zaman kısıtlıydı.

"Baban hayatta olsa ve seni böyle görseydi kim bilir ne kadar mutlu olur, kızıyla ne kadar gururlanırdı. Biz birbirimizi çok sevdik, o kadar çok sevdik ki aşkımız için ölümü hiçe sayarak mücadele ettik. Ama kaybettik. Başlarda benimle aynı kaderi yaşamandan çok korktum. İnsan kendi yaşadığı acılara katlanabiliyor da canından bir parça olanın acılarına dayanamıyor. Senin gözündeki bir damla yaş için ölürüm ben."

Behiye'nin sözleriyle Nilda annesine sıkıca sarıldı. "Annem! Seni kırdığım o günü hatırladıkça ne kadar pişman oluyorum bir bilsen!"

"Sakın! Sakın benim için üzülme! Geçti o günler. Sana kırgın olmadığımı daha kaç kere söyleyeceğim, güzel kızım? Hem sakın ağlayayım falan deme! Dışarıda bekleyen damat, makyajının düzeltilmesini bekleyemeyecek kadar sabırsız. Vallahi nikâh memurunun karşısına seni böyle çıkartır!"

Annesinin haklı olduğunu bilen Nilda gülümsemeye çalışırken, "Dediğini yapabilecek potansiyel var onda," dedi.

Behiye, kızının alnını öperek mutluluk temennilerinde bulunurken ona öyle sıkı, öyle içten sarıldı ki, Nilda ilk kez annesinin kokusunu bu kadar güçlü hissetti. Bu öyle bir şeydi ki yıllarca anne dediği Gülseren'de, bu duyguları hiç hissetmediğini de o an fark etti. O, yaşadığı duyguları tüm ruhunda hissetmek için gözlerini kapattığında Behiye son sözlerini dile getirdi. "Sana, babanla beni anlatmamın nedeni böyle bir günde üzülmene neden olmak değildi. Sadece sevdiğin adamla paylaşacağın hayatın, birlikte yaşlanmanın ne kadar kıymetli olduğunu annen olarak sana hatırlatmak istememdi. Birbirinizi daima çok sevin, koruyun."

Nilda annesine teşekkür edip, vedalaştığında odaya Mehmet girdi. Behiye'nin arkasından kapıyı kapatan genç adam, "Oh be! Sonunda sıra bana gelebildi," dedi. Hemen gelininin yanına gidip sanki bakmaya hiç doyamayacakmış gibi onun güzel yüzünü süzdü. "Sana daha önce çok güzel olduğunu söylemiş miydim ben?"

Nilda, smokininin içinde her zamankinden daha yakışıklı görünen sevdiğine bakarak güldü. "Birçok kere."


Onlar gelin odasında dışarıya çıkmak için hazırlanırken otelin balo salonundaki Oktay uzaktan Tuğba'yı izliyordu. Aylardır ne zaman yaklaşmak istese hep reddedilen genç adam, pes etmeye niyetli değildi. Bu kızdaki karşı konulamaz gizem neydi, bir türlü çözemiyordu. O reddettikçe ona daha çok tutulduğu da inkâr edemeyeceği bir gerçekti. Hayatında başka birisinin olmadığını, hatta onun da kendisinden hoşlandığını biliyordu. O zaman sorun neydi? Neden onu kabul etmiyordu? İşte bunu hiç anlamıyordu. Oktay, kırmızı elbisesinin içinde her zamankinden daha kışkırtıcı görünen Tuğba'yı izlerken sonunda salona Mehmet ve Nilda girdi. Onca yaşanan acıdan sonra nihayet bir araya geldikleri için mutluydu. Ancak tehlikenin geçmediğini bildiğinden, o da en az ağabeyi kadar tedirgindi.

Kara Yazım (Tüm bölümleriyle tekrar yayında)Where stories live. Discover now