1.BÖLÜM-FEU

5.3K 206 22
                                    

Gökyüzü gri bulutlarla sarılı, sokaklar bir korku filmi sahnesinden fırlamış gibi tenha ve pusluydu. Az önce kaldırımın kenarından bir çalı yığının geçtiğine yemin edebilirdim. Gözlerimin önündeki her bir detay bugünün ne kadar uğursuz, nasıl da iç karartıcı olduğunu haykırır durumdaydı. Son zamanlarda ne dünyada ne de benim hayatımda hiçbir şey yolunda gitmiyor gibiydi. Uykusuz geceler, bir türlü geçmeyen baş ağrıları, beni rahatsız etmeye başlamış oldukça gerçekçi sanrılar... Bir de dışarı bakınca görmek istediğim ışıltıyı yakalayamamak canımı sıkmıştı.  Pencerenin kenarına koyduğum kupayı ellerime aldım ve içimi ısıtmasını umarak birkaç yudum içtim. Bakışlarımı tekrar gökyüzüne çevirdiğimde bulutların hızla ilerlediğine şahit olmuştum. 

"Fena yağacak gibi." 

Babamın sesiyle odanın girişine döndüm, bir elinde kitabı ve diğerinde de gözlüğüyle koltukların arasında durdu. Gözleri, ardımdak, penceren dışarıyı seyrediyordu.

Bakışlarını takip ettim. "Evet. Sokaklar şimdiden boşaldı."

Sessizce gülerek burnunun ucunda duran gözlüğünü işaret parmağının ucuyla geri itti. Bu, söyleyecek önemli ancak hassas bir şeyi olduğunda yaptığı bir hareket olduğundan, kendimi gelecek şeye hazırlayarak derin bir nefes aldım. O kelimelerini daima özenle seçerdi, yine de tetikte olmakta fayda vardı tabii.
"Annen buna hep sitem ederdi. İnsanların güneş çıktığında dışarı çıkıp eğlendikleri gibi yağmur yağdığında da evlere saklanmayıp bunun tadını çıkarmaları gerektiğini düşünürdü." 

İşte, konu belli olmuştu. Ne zaman yıllar önce kaybettiğimiz annemden konu açılsa olduğu gibi, şimdi de aniden birbirinden farklı duygularla ışıldamaya başlayan gözleri bir noktaya kaymış ve öylece donmuştu. Geçmişteki herhangi bir anının içinde, bilinmeyen bir saat ve dakikanın ortasında kaybolur gibi...

Bana bakmasa da, baksa dahi görmede de, ona başımı sallayarak katıldığımı belirttim ve ürpertici bir karanlık çöken sokağa baktım tekrar. Kurşun grisi bulutlar birbirleri içinde kaybolmaya son hızla devam ediyordu; koyu asfaltın üzerine belli belirsiz bir sis tabakası çökmüş, caddenin kenarındaki çalıları sağa sola savuran hiddetli bir rüzgâr baş göstermişti. Etrafta in cin top oynuyordu. İnsanlar, su damlaları sadece çiselemeye başlasa bile bunun fırtına öncesi sessizlik olduğuna kanaat getirip çil yavrusu gibi dağılıyorlardı. Oysa ki kimse şeker değildi, erimezlerdi ya...
"Ön yargı," diye mırıldandım kendi kendime. Ben de onlardan daha farklı düşünmüyordum ancak ister istemez hüzünlenmiştim. O sırada babamın okuduğu sayfaları usulca çevirdiğini işittim. Gözlerim ona doğru kayınca, salonumuzdaki kaloriferin yanına kurulduğunu ve bordo pikesini üzerine alarak koltuğun kenarına kıvrıldığını gördüm. Günün bu saatinde kitabını, dergisini ya da herhangi bir gazeteyi alır ve dakikalarca okurdu. Bu mevsim onun için eve kapanma dönemiydi.

Oturduğumuz şehrin özellikle bu kısmında kış ayının çoğu buz gibi, oldukça da sert geçerdi. Soğuğu sevmiyordum, hem de hiç. Bu yönümle babama benzesem de yağmur ve kar yağışına ayrıca hayrandım, aynı annem gibi. Genel özelliklerimle de ona çekmiştim zaten. Kumral, dalgalı saçlarım, koyu kahve gözlerim ve kalın, biçimli kaşlarım vardı. Babam daima bana baktığında annemi gördüğünü ve bunun çok hoşuna gittiğini söylerdi. Benim de giderdi elbette. Bu yüzden aynaya baktığımda gördüğüm yüzün onu çağrıştırdığını bilir ve bana çok ama çok benzeyen simasını hayal etmeye çalışırdım.

Annem beni doğurduktan bir süre sonra kendi evimizde çıkan yangında can vermişti. Tesadüf eseri babam beni yürüyüşe çıkarmak istemişti ve o sırada evin yakınlarında değildik, geri döndüğümüzdeyse karşılaştığımız tek şey eski hâlinden eser kalmamış yanık evimiz ve annemin kül olmuş varlığıydı.

ATEŞİN VARİSİ - İKİZ RUHLAR (TAMAMLANDI)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin