O N B İ R

6.6K 460 49
                                    

[Multi: Alvina]

Yekta: Bugünkü dalgınlığının sebebi ben miydim, Alvina?

Alvina: Bunu nereden bildiğini sormak isterdim ama inan cevapsız kalan sorular sormaktan çok yoruldum, Yekta.

Alvina: Ve evet, sebebi sendin çünkü dün o kadar sormama rağmen bana hiçbir açıklama yapmadan çıkıp gittin. Beni bir şeyle yargılıyorsun madem, sebeplerini de sunmalısın.

Alvina: Dünden beri düşünmekten kafayı yiyeceğim, en son birini reddettiğimde lise sondaydım ve sen geçen sene benden hoşlanmaya başladığını söylemiştin. Aradaki tutarsızlığın farkındasın, değil mi?

Yekta: Üzgünüm.

Yekta: Gerçekten çok üzgünüm, Alvina. Dün, yani sana öyle söyleyince yaşadığım hayal kırıklığını hatırlayarak biraz kötü oldum ve o yüzden bir şey yazamadım.

Yekta: Ve evet, haklısın. Beni resmi olarak reddetmiş sayılmazsın, çünkü ben de sana gelip açılmadım.

Kafam karışmıştı. Ah, pardon. Benim kafa karışıklığım ne zaman geçmişti ki sanki?

Alvina: O halde ben sana nasıl engel oldum?

Yekta: Birkaç ay önce tesadüfen arkadaşlarınla yaptığın bir konuşmanı duydum. Onlara bende de bulunan bir vasfa sahip olan kişilerle birlikte olamayacağını söyledin. Bunu o zaman duymuş olmasaydım, yakın bir zamanda gelip sana açılacaktım. O sözlerini duymak beni hayal kırıklığına uğratmıştı, bu yüzden uzun zaman bu konunun üzerinde düşündüm. Sonra da sana yanıldığını göstermek için böyle bir yola başvurmak zorunda kaldım.

Yekta: Lütfen ne söylediğini sorma, Alvina. Çünkü bunu sana açıkladığım an kim olduğumu anlarsın. Bunun olmasına izin veremem, henüz değil.

Ne yazacağımı bilemediğimden boş boş ekrana bakmaya devam ettim. Bugün antrenman sonrasında karar vermiştim, onunla konuşmayı derhal kesecektim ancak ne zaman onunla birkaç kelam da olsa bir şeyler konuşsak mutlaka beni vazgeçirecek bir şeyler buluyordu. Vicdanıma oynuyordu.

Alvina: Seni zorlamayacağım, peki.

Alvina: Kimlerle konuştuğumu, ne konuştuğumu sana sormayacağım. Arkadaşlarımla olan konuşmamı duyabilecek kadar yakınıma nasıl geldiğini de sormayacağım.

Alvina: Ve bunları sana soramadığım için de her zamanki gibi kendimi sürekli sorguya çekeceğim.

Alvina: Seni tanıdığım, daha doğrusu bana mesaj attığın günden beri kendimi ansızın senin kim olduğunu bulmaya çalışırken ya da sözlerinden bir şey çıkarmaya çalışırken buluyorum ve bu beni çok yoruyor.

Alvina: Yekta, üzgünüm ama bana iyi gelmiyorsun.

Yazıyor... Çevrimiçi... Yazıyor...

Yekta: Senden böyle şeyler duymanın beni ne kadar yaraladığını bilemezsin ancak kendimi senin yerine koyuyorum ve sana hak verdiğim için hayal kırıklıklarımı içime gömüyorum.

Yekta: Bana güvenmiyorsun, inanmıyorsun, hatta beni ciddiye bile alamıyorsun, biliyorum.

Yekta: Ama ne olur bana bir şans versen? Bunları, yani benim kimliğimi düşünmek yerine aslında birçok ortak yönümüzün olduğunu fark etmeye çalışsan?

Yekta: Mesela sana nasıl ulaştığımı sormak yerine en sevdiğim yemeği sorsan ya da ne bileyim, en sevdiğim rengi, diziyi, kitabı sorsan ve aramızdaki ilişki başka yerlere çekilse... Hem böylece istemsizce benim kim olduğumu düşünmek yerine, beni arkadaşınmış gibi görmeye başladığından senin için her şey daha kolay olur.

Ona hala güvenmiyordum ancak onu reddedemiyordum da. Çünkü kim olduğunu deli gibi merak ediyordum.

Alvina: Pekala... En sevdiğin renk ne, Yekta?

Yekta: Aslında kısa bir süre önceye kadar en sevdiğim renk yoktu, her rengi ayrı severdim ama artık var.

Alvina: Fikrini değiştiren ne oldu?

Yekta: Hoşlandığım kızın gözleri.

Yekta: Onun yeşillerini gördüğüm günden beri en sevdiğim renk, yeşil.

KISA PAS ~ TamamlandıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin