O N B E Ş

6.4K 507 32
                                    

[Multi: Alvina]

Karşı takımın attığı servise harika bir defans yapan Büşra topu bana gönderdiğinde şaşırtma yapmak için arkamda kalan Aslı'ya kısa pas attım ancak umduğumdan geç sıçrayan Aslı, topu karşı sahaya son anda plaseyle göndermek zorunda kalmıştı. E, tabii karşı takım bu yumuşak topu kolayca karşılamış ve güçlü bir hücumla sayıya çevirmişlerdi.

Oflayarak Aslı'ya üzgün bir bakış attığım sıra Serkan yanıma geldi ve başını bana doğru eğdi.

"Kısa paslarını Eda'ya atar gibi atıyorsun, yani izlediğim maçlarınızı göz önünde bulundurarak söylüyorum. Her oyuncunun stili farklıdır ve onlar pasörler için oyun şekillerini değiştiremeyecekleri için pasörler onlara uyum sağlamalıdırlar. Ne demek istediğimi anlıyorsun, değil mi?"

Yalnızca birkaç santim uzağımdaki terlemiş yüzüne bakarken başımı salladım usulca. Haklıydı.

"Aslı, Eda'ya göre daha uzun olduğu için topu daha yüksek atmalısın. Ayrıca Eda gibi adımlayı seven bir oyuncu değil, bu yüzden pasların daha kısa olmalı. Kısa mesafeli ancak yüksek toplar, anlaştık değil mi?"

Bir kez daha salladım başımı. "Anlaştık."

İkinci setin sonlarındaydık ve bu set, bir öncekinden daha da uzun rallilere şahit olmuştu. Nedense antrenmanda değilmiş de gerçek maçtaymışız gibi hissediyordum, hatta bütün kızların böyle hissettiğine emindim çünkü canla başla savaşıyorlardı resmen. Ayrıca bu gerçek maç havasının da Serkan'dan kaynaklandığını düşünüyordum, çünkü bizi acayip gazlıyordu.

İlk sette olduğu gibi hücuma pek girişmiyor ve bunu diğer kızlara bırakıyordu ancak defansta çok iyi iş çıkardığını söyleyebilirdim. Muhtemelen amaçladığı şey de buydu. Zorunda kalmadıkça hücum gerçekleştirmiyordu, çünkü buraya oynamaya değil öğretmeye gelmişti. Ayrıca pek atağa geçmese de vurduğu bütün topları öldürdüğü için ondan çıkan tüm hücumlara garanti sayı gözüyle bakmaya başlamıştık. Muhtemelen bunun adaletli olmadığını bilmesi de kendini geri çekme sebeplerinden biriydi.

Ayrıca her sayı kaybedişimizi aklına yazıyor ve hatalarımızı nasıl düzeltmemiz gerektiğini gösteriyordu. Doğruyu söylemem gerekirse onun bu yönünden acayip etkilenmiştim, çünkü voleybol hakkında çok bilgiliydi. Oynarken de taktik verirken de kendinden son derece emindi. Yıldırım abinin neden onu buraya getirdiğini her sayı sonrası daha iyi anlıyordum. Hatta daha önce neden ondan yardım almadığımızı bile sorgular olmuştum.

Yıldırım abinin ikazıyla yerlerimize geçtik ve karşı takımın servisiyle yeni bir ralliye başladık.

Top birkaç kez saha değiştirdikten sonra Eda'nın oldukça sert hücumuyla bizim tarafa geçtiğinde Serkan, topu karşılayarak bana gönderdi ve aynı anda bağırdı.

"Alvina, vier!"

İlk önce neye uğradığımı şaşırsam da Serkan'ın ne demek istediğini anlamam için birkaç saniye yeterli gelmişti.

Sol elimle, diğer elimi gizleyerek dört numaraya, yani filenin dibine plase gönderdim.

Ve... Sayı!

Serkan, benim o an göremediğim boşluğu görmüş ve muhtemelen bağırarak diğerlerini de uyarmış olacağından Almanca konuşarak bana ipucu vermişti. Aslında sayıların Almancası öyle bilinmeyen bir şey değildi ancak karşı takımdakiler o adrenalinle ne olduğunu anlayamamış olmalıydılar. Sonuçta ben bile anında anlamamıştım.

Aldığımız sayıyla skor 24-21'e yükselirken yumruk yaptığım elimi sevinçle havaya kaldırdım ve daha sonra ona çakmam için elini havaya kaldıran Serkan'ın yanına giderek eline vurdum.

İkimiz de gülümsüyorduk. Ben sayı almanın mutluluğuyla gülümsüyordum, oysa onun yüzündeki daha çok gururlu bir gülümsemeydi.

Tuhaf ama güzel bir andı.

Laura aldığı topla servis bölgesine geçtiğinde ben de Serkan'ın yanından ayrılarak olmam gereken yere geçtim ve eğilerek ellerimi dizlerimin üzerine yaslayıp bakışlarımı karşı sahaya diktim.

Yıldırım abinin çaldığı düdükle Laura servisini attı ve yeni bir ralli başladı.

Karşı tarafın üst üste aldığı 2 sayının ardından Serkan'ın verdiği taktikle attığım kısa pası çok iyi değerlendiren Aslı bir sayı daha alarak ikinci seti de bizim hanemize yazdırdığında sevinçle zıpladım.

Bu antrenmandan hiç olmadığı kadar zevk alıyordum.

Serkan, babasına çokça alay barındıran havalı bir bakış attıktan sonra bize döndü. "Haydi hanımlar, son seti de aldık mı buradaki işimiz biter."

Bu çocukla rakip olmak istemezdim doğrusu...

Karşı takım son şanslarını iyi değerlendirmek için bu üçüncü sette çok iyi iş çıkarmışlardı ancak biz de ipleri gevşetmeyerek onlara güçlü bir karşılık vermiş ve nihayetinde son seti de 29-27 kazanarak galip olmuştuk.

Sevinç çığlıklarıyla kızlarla birbirimize sarılıp zıplamaya başladığımızda Serkan yanımıza gelince duraksayıp ona döndük. Gülümsüyordu, hem de kocaman.

"Hanımlar, sözlerimin altında kalmama izin vermediğiniz için teşekkür ederim. Çok iyi iş çıkardınız, tebrik ederim."

Kendimden beklenmediğim bir tavırla öne atılıp "Siz de öyle," diyerek başımı salladım. "Eksiklerimizi çok iyi gördünüz."

Sözlerimin ardından garip bir şekilde kaşları çatılır gibi olsa da kendini saniyeler içinde topladı ve gülümsedi. Ancak gülümsemesine gölge düşmüştü ve hayır, bunu uydurmuyordum.

"Teşekkürler."

Serkan, diğer kızların iltifatlarına da gülümseyerek teşekkür ettikten sonra yanımızdan ayrılarak babasına doğru ilerlediğinde Naz ve Eda yanımda bitiverdi.

"Serkan bizim takımda olsaydı, kesin galip biz olurduk. Sizi şanslı kızlar, sizi..."

Eda'nın iç geçirerek söylediği sözler üzerine bakışlarım Serkan'a döndü ve beklemediğim bir anda göz göze geliverdik.

Serkan, babasına cevap vermek üzere önüne döndüğünde sol yanımda garip çağrışımlar olduğunu fark ettim.

Hissetmemem gereken garip çağrışımlar...

KISA PAS ~ TamamlandıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin