❄ | flowers grow in this triangle of love

2.3K 298 335
                                    

medya; ichikoaoba - pilgrimage

Oops! This image does not follow our content guidelines. To continue publishing, please remove it or upload a different image.

medya; ichiko
aoba - pilgrimage

。⋆。˚☽˚。⋆ 。

"o iyi mi?" hoseok, meyhanede namjoon'la karşılıklı oturuyorlarken ilerideki şöminenin karşısındaki tekli koltukta sessizce oturan jimin'i çenesiyle işaret etmiş, ardından üstü köpüklerle kaplı birasından büyük bir yudum almıştı, ağzını elinin tersiyle sildi.

namjoon, yaklaşık yarım saattir ağzını bıçak dahi açmayan omegayı izliyordu. hoseok'un ikiz kardeşi dawon, onlar için bir sürü yiyecek hazırlamış ve onlara çok iyi davranıp sıcacık misafirperverliğinden taviz vermemişti fakat jimin, tabağındakilere dokunmamış, izin isteyerek şöminenin yanına kaçmıştı. esmer olan, onun deli gibi aç olduğuna emindi. tanrı aşkına! günlerdir zar zor bulabildikleri yemekle yollarına devam etmek zorunda kalmışlar ve jimin, kızgınlığından ötürü çok büyük bir enerji kaybetmişti, bir şeyler yemesi ve hazır fırsat bulmuşken bol bol dinlenmesi gerekiyordu. derin bir iç çekti, "inan bilmiyorum. zor bir dönemden geçiyor, onun için çok endişeleniyorum."

o sırada jimin, bacaklarını oturduğu sandalyenin üstünde birleştirmiş, kollarını da etrafına dolamıştı. odun parçalarının yanarken çıkardığı o nostaljik çıtırtıları dinliyor, tıpkı zarifçe dans figürlere benzeyen kıvılcımların sıçrayışını büyük bir dikkatle izliyordu. saçları, sıcaklıkla birlikte kurumuş, yumuşacık dalgalar halinde etrafa saçılmıştı. o kadar çok uzamışlardı ki bu, namjoon'da sürekli onlara dokunup, koklama isteği uyandırıyordu. dürtü, bazen o kadar güçleniyordu ki esmer olan, ufak burnunu jimin'in sarı buklelerine gömüyor, onun bebeksi kokusunu çekiyordu içine. omega, ne kadar kirlenirse kirlensin bu güzel koku, onu terk etmemeye yeminli gibiydi sanki. namjoon, onu uzaktan izlerken kalkıp onun yanına gitmek istedi birden, fakat kendine engel oldu. içindeki birileri, 'ona birazcık daha zaman ver' diyordu ve namjoon da bu sese uymak zorunda gibi hissediyordu.

hoseok, dalıp giden arkadaşına dikti gözlerini. boynu, kafasını jimin'e çevirdiği için gerilmişti ve koku bezlerinden durmadan endişeli bir alfa kokusu salgılıyordu. dirseğini önündeki masaya koyup avucunu yanağına yasladı, "peki ya sen namjoon, sen nasılsın?"

namjoon, kendisine seslenilmesiyle daldığı hayallerden gerçek dünyaya çakıldı birden ve jeongguk, burkulan bileklerini öpmek, yaralarını sarıp her şeyin geçeceğini söylemek için orada değildi. esmer olan, bira bardağını kavradı ve içindeki sıvıyı birkaç kere çevirdi, nihayetinde ise bardağı kafasına dikmiş, acımtırak sıvıdan gereğinden fazla içtiği için yüz hatları buruşmuştu. birkaç kere yutkundu ve o da hoseok gibi elini yanağına yaslayıp avcıya baktı, "nasıl görünüyorum?"

hoseok, omuz silkti, önündeki kızarmış yer elmalarından ince bir şerit alıp ağzına attı, "olası bir kalp kırıklığı görüyorum ve pür yorgunluk. ne diyebilirim ki? neler döndüğünü anlatacağın anı sabırsızlıkla bekliyorum."

snowflakes are falling (you're getting farther away) | namkookminWhere stories live. Discover now