❄ | hold me tight 'cause our love is not over

2K 311 172
                                    

medya; message to the bears - you are a memory

Ups! Ten obraz nie jest zgodny z naszymi wytycznymi. Aby kontynuować, spróbuj go usunąć lub użyć innego.

medya; message to the
bears - you are a memory

。⋆。˚☽˚。⋆ 。

huzur.

bu kelime, dünyada bir beden bulsaydı eğer kesinlikle bu esmer alfayı oluştururdu. onun bakışlarında farklı bir şeyler vardı. çekingen, acı dolu, biraz da aşık. jimin, onun gözlerine ufak bir süreliğine bakma şansını elde etmiş olsa da tüm bunları kolaylıkla okuyabilmişti. 

kim namjoon. ismi buydu ve jimin, körü körüne onu kendisine meleklerin gönderdiğine inanıyordu. onu, jimin'i tüm bu acının içinden nasırlı, büyük elleriyle çekip çıkarmak için göndermeden önce, yanaklarından birer öpücük çalmış olmalıydılar, yoksa bu kusursuz gamzeler, kendiliğinden var olamazdı.

jimin, onun kokusunda hayatında hiç tatmadığı o güveni bulmuştu. bu his onu kıskıvrak yakalamış, söz dinlememişti. kalbinin ortasına yerleşmiş ve onun nefesini kesmişti. aklı başında mıydı? pek sayılmazdı. peki ya onun? bilmiyordu. işte bu yüzdendi onun eski kulübesinden oldukça büyük olan bu ahşap evin minik masasında, karşılıklı otururlarken namjoon'un yüzüne dalıp gitmesi.

neler düşünüyordu? çatık kaşlarının ardında ne gibi fikirler vardı? jimin, hepsini bilmek istiyordu. ufak elini çenesinin altına yaslamıştı, dirseğini de masanın düz zeminine. önündeki tabağa dokunmuyordu. namjoon, erkenden kalkıp yiyebilecekleri bir şeyler bulmuş, hatta jimin rahatça yiyebilsin diye pişirme zahmetine bile girmişti! fakat jimin, aç durmuyordu hiç. tabağını mimi'ye uzatmış ve ufak hayvanın kibar kibar yemesine neden olmuştu.

namjoon, çiğnediği kestanelerden birini yutkunurken oldukça sessiz olan jimin'e bakmak için kafasını kaldırdığında onu kendine bakarken yakalamıştı. bir süredir kendisini izlediği oldukça belliydi. uzamış sarı saçları, dalgalar halinde çenesine dökülüyor, birkaç tel ise gözleri üstünde asılı duruyordu. namjoon, bir an için ağzına yeni bir kestane atmayı bırakmıştı, "neden yemiyorsun?" dedi buğulu sesiyle. 

jimin, omuz silkmiş fakat bulunduğu pozisyonu hiç bozmamıştı, "aç değilim."

"hadi ama, aç olduğunu ikimiz de biliyoruz. karnın tüm gece guruldayıp durdu. hadi, al biraz." namjoon, onun kızaran yanaklarına bir bakış attıktan sonra ayıkladığı ılık kestaneyi jimin'e uzattı. ufak omega, minik parmaklarıyla kestaneyi namjoon'dan kabul etmiş ve dudaklarına çekingence yaslamıştı. az önceki tavrı tamamen toz olup uçmuş gibiydi sanki. onu değiştirmek bu kadar kolaydı işte.

"çok zayıfsın, üstelik günlerdir dışardasın. nasıl dayanabildin?" namjoon, merakına yenik düşüp sorduğunda jimin, kestanesini çiğnemekle meşguldü, kızarık yanaklarıyla kafasını kaldırdı.

"bilmiyorum," diyebildi sadece ve yalan da değildi. sanki birbaşına olduğu onca gün, bir rüyadan ibaretti ve namjoon'un gelmesiyle silinip gitmişti. jimin, artık emin ellerdeyken üzücü günleri düşünmesinin lüzumu yoktu, "sadece yürüdüm, yürüdüm ve yürüdüm-"

snowflakes are falling (you're getting farther away) | namkookminOpowieści tętniące życiem. Odkryj je teraz