❄ | the tree of the dead souls

1.9K 290 133
                                    

medya; evgeny grinko- hunter in love

Oops! This image does not follow our content guidelines. To continue publishing, please remove it or upload a different image.

medya; evgeny grinko
- hunter in love

。⋆。˚☽˚。⋆ 。

namjoon, hades'in üzerinde attığı her adımda gökyüzünden kopup gelen ufak kar taneleri suratına ve vücuduna çarpıyor, bu namjoon'un gözlerini kısmasına neden oluyordu.

her bir adımda saray biraz daha geride kalmış ve eninde sonunda yokluğun içine hapsolup kaybolmuştu. namjoon, sislerin kapattığı yola son bir kez daha baktı ve eldivenli elleriyle sıkıca kavradığı dizginleri hafifçe silkeledi. komutu alan at, sahibinin isteğini adımlarını hızlandırarak yerine getirmişti.

namjoon'un burnunun ucu ağlamanın isteğiyle sızım sızım sızlıyordu. jeongguk'u hayal etti, beyaz sessizlik etrafa hakimken. bir bebekten farksız bir şekilde, ağrılarının izin verdiği kadar, yatağında güvenle uyuyuşu canlandı gözleri önünde. onun güzel tertemiz boynu, onun yumuşacık saçları ve dudaklarında namjoon için açan ufak bir tebessüm teker teker namjoon'un hayallerinden geçip gitti.

onun uyanışını düşündü. namjoon'un gittiğini öğrenince ne kadar da mahvolacağını, gözlerindeki denizlerin teker teker çalkalanıp, kadife yanaklarının ıssız sahillerine nasılda büyük bir hüzünle taşacağını tahmin edebiliyordu.

namjoon, onun çok üzüleceğini biliyordu. kendisi de üzülüyordu. çünkü ondan ayrı kalmak hep zorlu olmuştu. ağrıyan bir diş ya da parmağa batmış, görülemeyecek kadar ince olan bir kıymık gibiydi bu acı. ne karanfil acıyı dindirirdi ne de deşmek için basit bir iğne.

bu acı, namjoon'un kalbine gömülüydü.

"yorulduğunda söyle hades," namjoon, beyazı simsiyah kürküne olabilecek en asil şekilde yanıtan atına sanki onu anlayacakmış gibi sorduğunda attan yüksek sesli bir nefes veriş duyulmuştu. kimse kalmadığında genç alfanın arkadaşı hep hades oluyordu. bu yüzden onun değeri namjoon'da hep farklı olmuştu.

düşüncelerin ve ağrıların kırbaçlarıyla sağır oldukları bu uzun yolda ilerlemeye devam ediyorlardı. namjoon, yer yer şiddetlenip durulan karın altında elindeki camı buhulanmış pusulaya bir aptal gibi bakıyordu.

pusulanın camını kalın kürküne sildirdi yavaşça. diğer eli dizgini bir an için bile olsa bırakmıyordu.

kuzeyi gösteren ufak kırmızı çizgi hareket ettikleri her anda yerinde hafif hafif oynuyordu ve namjoon bileğinde durmadan esneyen ipi takip ediyordu.

ip, sonsuzdu, gerilip kopma gibi bir şansı yoktu. büyüyle dokunmuş, oldukça güçlü bir malzemeden oluşmuştu. namjoon, ipi havada tutuyor, atın ayaklarına dolanmasını önlüyordu.

fakat gittikleri bu yol, tıpkı kirli bir kumar oynamak gibiydi. ipin sonunun nereye vardığı ve ne kadar sürede sonlanacağı korkutucu bir bilinmezlikken namjoon, bu yola kaybolmayı göze alarak çıkmıştı. belki de cesedi karlar altına gömülür ve bir daha kimse ona ulaşamazdı fakat esmer olan, ruhunun denemiş olmanın verdiği huzurla çevreleneceğinden emindi.

snowflakes are falling (you're getting farther away) | namkookminWhere stories live. Discover now