❄ | old friend, why are you so shy?

2K 273 326
                                    

medya; mono - nostalgia

Oops! This image does not follow our content guidelines. To continue publishing, please remove it or upload a different image.

medya; mono
- nostalgia

。⋆。˚☽˚。⋆ 。

mümkün olsaydı eğer, min yoongi, dünyanın durmasını, kısa bir süre de olsa ayaklarının, bu bitmek bilmeyen yaşam adlı maratonu koşmayı bırakmasını isterdi. dinlenebilmeyi, kasılmış omuzlarını serbest bırakabilmeyi ve sadece başını yastığa koyup, acısını yaşayabilmeyi dilerdi.

fakat bu hiç yaşanmamıştı ve görünüşe göre yaşanmayacaktı da.

çünkü günahkar olana dinlenmek yoktu.

bu hak yoongi'ye asla tanınmamıştı. ufak yaşlarından beri sarayda çalışmış, bedeni zamanla hizmet vermeye programlanmış bir köleye dönüşmüştü. bu tabiri ona yakıştıran kendisiydi, aslında. büyük prens seokjin, ne kadar muhteşem bir arkadaş ve kusursuz bir sırdaş olsa da yoongi, kendini hep geri plana atmış, ne yaparsa yapsın kendini yetersiz görmüştü. ve bu hislerini öyle güzel saklamıştı ki kimsenin ruhu dahi duymamıştı.

yazın gelmesiyle birlikte, odunların yakılmadan öylece içinde kaldığı büyük şöminenin önünde, vanilya kokulu bir mum yakmıştı. altına puf mor bir minder alıp şöminenin karşısında bağdaş kurmuş, kollarını gövdesine dolamıştı. ruhunu yitirmiş bakışları, ufacık kıvılcımın mumun fitilinden fırlayıp, kendi müziğinin ritmiyle zarifçe dans edişinde geziniyordu.

ve göğsü, acıyla kabarıyor ve aklına anılar hücum ediyor ve göz pınarları taze yaşlarla doluyordu-

derken, basit bir şövalye için oldukça büyük olan odasının kapısı nazikçe çalınmış, kendini düşüncelere kaptırıp başka bir aleme dalış yapan omegayı bileğinden çekip şimdiki zamana sertçe geri getirmişti.

yoongi, yerinde sıçradı hafifçe. kafasını çevirip kapıya baktı. kapıyı çalan kişi, onun mahremiyetine saygı gösteriyor, içeriye çağrılmayı sabırla bekliyordu.

"gir," diye seslendi yoongi, oturduğu yerde. biliyordu, gelen prens olsa çoktan içeriye girmiş olurdu.

onun izniyle birlikte kapı usulca aralandı ve yumuşacık kahverengi saçların çoğunluğunu kapladığı bir surat, aradan içeriye doğru uzandı.

yoongi'nin bal rengi gözleri davetsiz gece misafirinin sarı, yırtıcı delta gözleriyle kesişmiş ve bu korkutucu görüntüsünün aksine iki derin gamze barındıran yakışıklı surat, kapı boşluğundan içeriye süzülüp kapıyı ardından kapatmıştı.

"hyung," diye seslendi namjoon, yüzünde koca bir gülümseme vardı.

yoongi ise ayağa kalkmaya ve onun önünde eğilmeye çalışmıştı.

esmer olan, ileri atıldı ve onun kolunu nazikçe tutup eğilmesine engel oldu, "hyung, buna gerek yok, yapma lütfen."

yoongi'nin kaşları havadaydı. etrafından bir anda korkutucu bir miktarda saygı görmeye başlayan namjoon'un yanakları utançla pembeye bürünmüştü. iki gün geçmişti olanların üstünden ve o hala alışamamıştı.

snowflakes are falling (you're getting farther away) | namkookminWhere stories live. Discover now