Bebek

2.5K 251 27
                                    

İyi Okumalar...

***********

Uyuyan kadının göğsü üzerinden dökülen saçlarına bakarken içimden taşan aşka şaşkındım. Dolunay'a kadar aşkın ne olduğunu bilmiyormuşum kesinlikle. Sevgi ise masalmış benim için ve şimdi o masalı yaşıyordum Onunla. Uğruna kaçtığım geçmişimle bile yüzleşecektim, hem de biliyorum ki saatler sonra. Komutanım haber vermezdi ben tamamen ortaya çıkıncaya kadar ama O'na gelene kadar özel istihbaratta irtibata geçtiğim kimseler Orhan ve diğerlerinin kulağına fısıldayacaklardı beni. Ve doğrusu şuan Dolunay'a baktıkça umursayamıyordum dostlarımla vereceğim savaşı.

Onun için yapamayacağım hiçbir şey yoktu. Korkuyor, görebiliyorum menekşe gözlerindeki damlaların arasında lakin azar azar yok oluşunu izlemeyeceğim artık. Benim yaptığım hatayı görmemi sağlayan kadının aynı hatayı yaparak yıllarını heba etmesine izin vermeyeceğim. Zira ben beş senede anlamıştım acılardan nereye kaçarsan kaç nefes aldıkça onları da yanında taşıyordun.

Araç küçük bir tümsekten geçerken Dolunay'ın inlemesi çalındı kulağıma. Önümdeki benzinciye girdim, boş bir yere park edip güzel şeytanımın kapısını açtım. "Dolunay, uyan güzelim, hadi." Hamileydi ve biz yola çıkalı saatler geçmişti. "Dolunay bebeğimiz acıkmıştır, hadi uyan bir şeyler yiyelim." Hayatım boyunca gördüğüm hiçbir renge benzemeyen, asla dengi, benzeri olmayan menekşe gözleri uyku mahmurluğuyla öyle güzeldi ki dayanamadım, birer öpücük kondurdum hilal gibi kaşlarının altındaki nazarlara. 

Ben daha yaklaşamadan, kollarını boynuma dolayıp beni kendisine çektiğinde içime yine bir huzur hasıl oldu. Emniyet kemerini çözdükten sonra kucağımda çıkardım dışarı. Ardahan'ın aksine Sivas daha ılımandı lakin yine de üşür korkusuyla hırkasını almak için kucağımdan indirdim ve kaputun önüne bıraktığım hırkayı giydirdim.

Hâlâ uykulu bakışları. "Önce tuvalete gitmek ister misin? Hem yüzünü bir yıka iyi gelir." Konuşmadan başıyla onaylarken beni, hırkasının içindeki saçlarını çıkardım dışarı. Allah'ım her teli ne de güzel yaratmıştı böyle, hayran oldukça daha da fazla hayran olunası. Uzun bacakları, bedeni ve ruhu öyle muazzam, öyle ihtişamlı ki üzerinde Hüsna'nın verdiği eski, çiçekli basma elbiseye rağmen ay gibi parlıyordu içinde. "Bursa'ya varınca üstümüze bir şeyler alalım, düğünde giyeceğin doğru düzgün bir elbisen yok" dediğimde durdu, kaşlarını çattı bana.

"Sen beğenmiyor musun beni?!" Sesindeki ton dehşete düşmüş bir kadındı, sanırım alınganlığı tuttu. "Saçının her teline düşünmeden canımı veririm kızım. Beğenmemek benim haddim mi ki?" Anında o minik burnunu kaldırdı ve yoluna devam etti gülümseyerek. Bu kızı mutlu etmek ne kadar kolaydı böyle.

Restorana geçtiğimizde, "Gece gece ağır şeyler yeme" desem de "Izgara et, pilav" istiyorum dedi, ses etmedim. Benim mercimek çorbam geldiğinde kaşla göz arası ağzına birkaç kaşık sokuşturdum. İlk çorba midesine iyi gelirdi.

"Sen zengin misin?" Birden bire sorduğu bu soruyla kendimi tutamadım ve gülmeye başladım. Güzel kızımı gördüğünde de şaşırmıştı ama bozuntuya vermemiş, soramamıştı hiçbir şey.

"Biraz."

"Ne kadar biraz?" Derdi neydi çok anlayamadım doğrusu. Neydi Dolunay'ı bu kadar rahatsız eden?

"Öz babamla, Tamer babam tanıştıktan sonra bir şirket kurmuşlar. Daha doğrusu şirketi Tamer babam kurmuş ama işleri istediği gibi gitmemiş başta. Çok sıkıştığı bir dönemde babam yüklü bir miktar para vermiş Tamer babama. O'da işleri düzelince babama olan borcunu ödemek istese de babam kabul etmemiş. 'Ben sana borç vermedim, kardeşime yardım ettim' demiş. Bunun üzerine Tamer babam 'O zaman ortak olalım' demiş. Babam 'inşaat işine aklım ermez benim. Ben asker doğdum, asker olarak ölmek isterim' demiş. Tamer babam yine de şirketin yüzde kırk hissesini babama devretmiş. Yani gönül bağının yanında aralarında bir de ortaklık varmış."

Beyaz Düş (Tamamlandı)Where stories live. Discover now