3.Bölüm (Dolunay ve Maral)

3.7K 321 50
                                    


Kar kokulu adam gittiğinde yeniden tepsinin başına oturdum ve zorlanarak da olsa yedim birkaç lokma daha. Tepsiyi kaldırmak istesem de ne yazık ki o kadar gücüm yoktu. Yine de merakım baskın geldi yorgunluğuma ve salon kapısından çıktım. Uzun, toprak tabanında halı bile olmayan koridorda ilerlerken mutfak çarptı gözüme. Elimdeki peynir tabağını eski çağdan kalma olduğunu düşündüğüm tezgâhın üzerine bıraktım ama dişlerim soğuktan birbirine vuruyordu. Tavanı uzun kalaslarla desteklenmiş taş ev büyüktü doğrusu ama büyük olduğu kadar da soğuk.

Yeniden döndüm koridora, sıra sıra belirli aralıklarla yan yana duran dört kapı vardı. Birini zorladığımda gıcırdayarak açıldı tarihi kapı. Yok şaka değil, gerçekten çok eski duruyordu evin her köşesi. Sanki zaman tünelinde dolaşmış ve bin dokuz yüz yetmişlere düşmüşüm gibi. İçeride bir sürü çuval vardı. İçlerine baktığımda çoğunun mercimek, kuru fasulye gibi yiyeceklerle dolu olduğunu fark ettim. Sucuk, pastırma ve envai çeşit et türü tavandan sarkıyordu, çok miktarda da kurutulmuş et gördüğümde yutkunmaktan alamadım kendimi. Küçük bir parça kuru eti çekinerek aldım ve burnuma götürdüm. Bunu bilmeden yaptığıma göre sanırım huyumdu.

Kokusunda beni rahatsız eden bir şey olmayınca ısırdım. Allah'ım tadı enfesti! Sadece et değil, farklı bir baharat'ın tadını eti ağzımda çiğnedikçe daha çok alıyordum ve bu ister istemez gözlerimi kapatmama sebep olmuştu. Birkaç parça kuru eti daha aldım ve odadan çıktım umarım adam kızmaz. Az önceki zevkli dakikalarım, parmak uçlarımı ısıran soğukla yerini endişeye bıraktı. Diğer odaları da merak ediyordum ama şuna gerçekten çok üşümüştüm.

Sobanın yanına vardığımda dibinde uyumaktan kendini alamayan miskin bir kedi gibiydim. Uzun sarı saçlarımı sağ göğsümün üzerine aldım ve gevşekçe ördüm. Sağıma soluma bakındığımda ne yazık ki ucunu bağlayabileceğim bir toka yoktu, ben de öylece bıraktım. Burada uyusam ne olurdu ki? Ellerimi başımın altına koydum ve kapadım gözlerimi.

.......

Koşuyordum, hızlı soluklarım artık ciğerlerime yetmiyor, göğüs kafesimde acıya sebep oluyordu. Koşmam, kaçmam gerekliydi bir şeylerden ama neydi peşimdeki bilmiyorum. Sonra uzun bir ses tüylerimi ürpertti, sanki kurt uluması gibi bir sesti bu.

Ve ardından gün bir erkek sesini işittim. "Vanessaaaa! Kaçmayın boşuna bulacağım sizi!" kimdi bu bağıran, Vanessa ben miydim?

O ara yanımda ki melek kadar güzel olan kadını fark ettim. İri dalgalı sapsarı saçları kalçalarının üzerine kadar iniyordu. Üzerinde mavi kot pantolon ve kirlenmiş lila rengi bir bluz vardı. Buzdan yapılmış bir heykel kadar güzeldi yüzü. "Hadi kızım, koş! Bizi bulmadan önce seni bu ormandan çıkaracağım! Babana ulaşmak zorundasın Abel" fısıltılı bir tonda konuşuyordu lakin avaz avaz bağırsa bu kadar etkili olmazdı.

"Kimsin sen?" Kadın duymamış gibi beni elimden tutup sürüklemeye başladı. Çok çok güzel bir kadındı, yaşı yok gibi, sonra birden bire gitti, kayboldu. Yaklaşan köpek seslerinin arasında bir ses ilişti kulaklarıma. "Kimseye bir şey anlatmayacaksın, yoksa seni öldürürüm!" deli gibi kararan ormanda bana bunları söyleyen adama bakınıyordum ama sadece bir sesten ibaretti.

Ağlayarak olduğum yere çöktüm, umutsuzluk sarsmıştı ruhumu ve yakalanacağımı biliyordum. Sonra kar kokusunu çektim ciğerlerime. Oysa ormanda bir tanecik bile kar yoktu ki. Kollarımı tutan iri ellerin sahibine kaldırdım başımı. "Yine mi üşüdün?" derken öyle güzel bakıyordu ki yüzüme, küçük bir çocuk gibi başımı salladım. Şefkat isteyen ruhum sanki onun kölesi olmaya karar vermişti ve kollarıma hükmediyordu.

Beyaz Düş (Tamamlandı)Where stories live. Discover now